4 Ekim 2013 Cuma

İki Gözüm Ayşe * Sabahattin Ali


     Sabahattin Ali'nin bu kitabında, duygusal bağlarla tutulduğu Ayşe Sıtkı'ya 1933- 1934 yıllarında cezaevinden yazdığı mektuplar bulunmaktadır.

     Kitap Sabahattin Ali'nin ölümünden sonra; Ayşe Sıtkı ve Doğan Akın tarafından yayına hazırlanmıştır.


     İnsan, ne olursa olsun, mutlak surette yalnız olduğunu asla kabul etmek istemiyor. Yalnızlığın insana verdiği gurur bile ilk fırsatta mevkiini bir aldanışa terk ediyor. Sonra insana (tamamen değilse bile) kısmen yakın olanlar bulunabilir, mesela (bunu iltifat kabul edebilirsin) aramızda kilometreler bulunmasına rağmen seni bazen pek yakınımda hissettiğim oluyor ve ara sıra: "Belki, diyorum, belki o bunu anlayabilirdi."

     Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını söylüyorsun, öyle olabilir Ayşe, bir fikrin kıymeti sabit oluşunda değil, samimi oluşundadır. Ben onları yazarken samimi idim ama onlar bana uymazlarmış da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet tabiidir, kör değneğini beller gibi bir fikre saplanacak değilim ya. Dediğim gibi insan bir fikre samimiyetle sarılmalı ve onun için ölebilmelidir, fakat bu yarın o fikre hücum için mani teşkil etmemelidir. Dedim ya, hiçbir şeyi ciddiye almamalı, hatta ölümü bile.


                                


     İzzeti nefis falanca kıza: Beni sevmez veya sevmediğini ilan edersen izzeti nefsim kırılır! demek değildir. Bunun aksi, yani seven kıza: Hayır, istemiyorum! demek de değildir. Bilakis hiç kimseden hiçbir şey istememek ve verildiği zaman da teşekkürsüz ve sessiz kabul etmektir. Ben .....'ya aşık bulunduğum dört sene zarfında, bütün bilenlerin tasdik edeceği veçhile, ondan hiçbir şey, ama mutlak surette hiçbir şey, hatta tatlı bir bakış veya yumuşak bir kelime bile talep etmemiş, bütün aşkı, aşkın asaletini ve gururunu yalnız vermekte hiçbir şey düşünmeden vermekte bulmuştum.


     Zorla sevilmek isteyenler ihtiyarlar, sevildikleri zaman naza çekenler de muallim mektepleri talebeleridir. Ne yarı küstah bir talepkarlık, ne de cıvık bir gurur... Aşk böyle soğukluklardan tamamen uzak, saf aşk halinde içimizde yaşamalıdır.


     "Venüs'e hakaret etmekten çekinmelidir, çünkü intikamı dehşetli olur..." Tais - Anatole France

     Mamafih ben, kendileriyle ilgiyi kestiğim zaman ıstırap duyacağımı zannettiğim herkese aşık olduğumu farzederim, şu halde sana aşıkım demektir.


     Size yeni sevgilimi nasıl tarif edeyim? Güzel mi, bilmem, bence dünyada sevilmeye layık olan mahlukların yeganesi. O kendisini ne kadar sevdiğimi, hatta yalnız sevdiğimi bile bilmediği halde ben onun için her şeyimi, herhangi bir uzvumu feda edebilirim.


     Bu akşam bana acaip ve hazin şeyler düşündüren sebep, biraz evvel yaptığım uzun bir mehtap gezintisidir. Bu akşam ayla uzun zamanların hesabını gördük. Ne zamandan beri kaçmak istediğim bu an nihayet geldi, beni yakaladı. Kurnaz ay benim ihtiyatsız yalnızlığımdan istifade etti.


     Ben ne zaman mehtapta dolaşmaya çıksam yanımda birisini, ses çıkarmadan veya konuşarak yanımda yürüyecek birisini ararım. Mutlak surette yalnızlığa alışmış olan dimağım yalnız o zaman bir arkadaş ister ve ben yalnız o zaman bir yoldaşa olan ihtiyacı duyarım, ben ay ışığı altında yürürken kolumda vücudunu bana yükleyerek giden birisini istiyorum. Ve ay beni yalnız gördükçe: "Nerde arkadaşın?" diye soruyor zannediyorum. İlk zamanlarda daha çocuk sayılırdım ve aya, "Daha dur bakalım!.." diyebiliyordum, fakat zaman durmuyor ki... Nitekim bu cevabı veremeyeceğim demler geldi... Fakat başka bir cevap, onun istediği cevabı vermek hiç mümkün değil... Ve galiba mümkün olmayacak da...


     Her insanın içinde sonsuz teller var, ve herkeste başka başka. Bazen iki kişide aynı sesi veren bazı teller bulunuyor, o zaman: "Birbirimizi bulduk" diyorlar. Fakat yalnız bu teller çalındığı müddetçe... Diğer tellere geçildiği zaman arada ne dehşetli bir ayrılık olduğu meydana çıkıyor. Yanımda götüreceğim kimsenin benden ayrı telleri olmasına tahammül edemem. Her teli bana uyan birisini bulamam, şu halde yalnız kalmakta kabahatli ben miyim?


     Ben tahammüllü adamımdır. Hele çaresi olmayan şeylere pek tahammül ederim. Yalnız sizin gibi pek beğendiğim birkaç kişi en lazım olan zamanda beni yalnız bırakmasalar... Ne yazayım, sen sorsan ben cevap verirdim, fakat şimdi kendiliğimden yazacağım şeylerin hepsi soğuk ve manasız olacak. Bilhassa benim içim bugünlerde sizlerin pek de aşina olmadığınız birtakım hislerle dolu... Günlerce ölüm düşüncesiyle başbaşa oturmak nedir bilir misin... Kader, tereddüt, imkansızlık karşısında gebermeyi nasıl istediğimi tasavvur edebilir misin? Düşün ki burada geçen 24 saatin hepsi uyku saatleri de dahil, envai türlü azap ve dargınlıkla, yaşama küskünlükle doludur.


     Hayatın bazen çok tatlı olduğunu itiraf ederim. Fakat herkes için değil. Mesela ben hayatımın bir bilançosunu yapsam, bütün ömrümdeki zevkli anlar ihtimal bir hafta bile tutmazlar.


     yar-ı garim: ayrılmaz yarim


     Öyle anlarım olur ki, bir saniyede bazen başkalarının bir ayda yapamayacakları düşünce aşamalarını katederim ve bu kadar çok ve çeşitli düşünmek beni mütemadiyen hakikatten uzaklaştırır.


     Ölerek beni sevenleri hayal kırıklığına düşürmek istemiyorum. İsteyerek ölmek bir hayli hodbince (bencilce) bir şeydir.


     Yani kimisinin yazgı, kimisinin talih dediği o garip kuvvet bundan sonra belki döner ve benimle böyle fasılasız uğraşmaktan vazgeçer...


     Benim şikayetim bugünkü felaketlerim değildir, ben ileride bu felaketleri zevkle anımsayacak mesut günlere erişemeyeceğimi bildiğim için bu kadar müteesirim.

     Uzun müddet diş ağrısı çekmek, insanın buna alışarak kayıtsız kalmasını icap ettirmez...


     Bir gün kendi isteğimle bu hayattan çekildiğimi duyarsanız sakın hakkımda yanlış düşünceler peyda etmeyiniz. Biliniz ki ben bunu yalnız başka çare kalmadığı için yapmışımdır. Avusturya İmparatorluğu bir zamanlar Karadağ isyanını bastırmaya gönderdiği zabitlere ufak birer şişe de kuvvetli zehir verirdi. Karadağlılar esir ettikleri zabitlerin, burunlarını, kulaklarını kestikleri için, zabitler bunların eline geçer geçmez zehri içer ve işkenceden kendilerini kurtarırlarmış. Bu hareketten daha tabii bir şey galiba yeryüzünde yoktur ve bu zabitlere kendilerini öldürdüler diye atıp tutmak kimsenin aklına gelmez... Hayat benim burnumu kulağımı kesmekte devam ederse benim de aynı şekilde makul bir çareye girişmem neden fena görülsün?


   



     Yalnız yaşamak, nasıl olursa olsun yaşamak istiyorum. Yalnız hayatta olmak bana diğer bütün felaketleri silip süpürecek bir bahtiyarlık gibi geliyor. İhtimal bir müddet evvel şiddetle tesiri altında bulunduğum düşüncelerin reaksiyonu...


     İyiler ancak fenalığa, imkan ve vesile bulamayanlar.


     "Saatte 60 dakika gibi dehşetli bir süratle ölüme doğru koşuyoruz." Bernard Shaw


     Çok çeşitli yaşamaktan bir şey çıkmaz, çok ve çeşitli düşünmeli...


                             


   
     Yazıların ve kitapların aleminin beni saran alemden daha hakiki buluyorum...


                             


     Hiçbir şey yapmak istemiyorum, yegane arzum kendi alemimde yaşamak, ve bana benzeyenleri benim alemimde olsun yaşatmaya vesile olacak şeyler yazmaktır. Hayatta daha bir çok arzum olabilir, fakat bu arzuya feda etmeyeceğim bir şey yoktur.



                             


     Bir frene muhtacım, sana vapurdan yazdığım mektupta yazdığım şekilde bir arkadaşa muhtacım. Yarım taraflarımı örtecek veya tamamlayacak birisine muhtacım. Doğal olarak böyle bir şey bulamayacağım... Her şey şimdiye kadar olduğu gibi devam edecek. Belki seneler bu arkadaşın vazifesini yapacaklar...



                          


     Değiştirilmesi artık elimizde olmayan şeylere yanıp yakılmakta, bunları sayıp dökmekte bir fayda yoktur...



                        


     Dikenlerimi ayıkladıktan, fazla uzun ve lüzumsuz taraflarımı kestikten sonra kuşa benzeyeceğime eminim.


                      


     Bence bir kızla ahbaplık eder etmez aklına evlenmek getirmek bir kuzuyu okşarken "kaç okka eti çıkar, pirzolası nasıl olur?" diye düşünmeye benziyor.


                     


     Ben de oturup düşündüm...
     Elinden bir şey gelmeyen budalalar işte benim gibi oturup düşünürler... Ve sonra mektup yazarlar...
     Şimdilik bu kadar iki gözümün bebeği...


     Suzan Bizimer - Koymaz mısın şu kalbime elini ah


     Bari yarın çıkınca tekrar kavuşacağım şeyler bana bugünlerin azabını tazmin edecek kadar zevk verebilse... Ne gezer, yarın bu özlediğim şeylere kavuşunca tamamen soğuk ve lakayıt kalacağım. Ancak benden uzak olan şeyler benim için şayanı arzudur.


                    


     Teşrin-i evvel: Ekim ayı


     Sen İstanbul'da olursan ne ala, başka bir yere gidersen muhakkak oraya da gelirim. Çünkü seni görmek elimde olduğu halde görememek benim yapamayacağım bir şeydir.

    Etrafımdaki insanlara ve hatta eşyaya fena halde sinirleniyorum. Okuduğum kitaplardaki kişilere ve bunların yazarlarına bile sinirleniyorum. Dedim ya, pek kötüledim.


     Bazen çok şiddetli bir yalnızlık hissiyle içimin ezildiği oluyor. Eskide yalnızlık bana bir nevi gurur verirdi, bir sürü insanın arasında yalnız olduğumu bilmek onlardan başka yaradılmış olduğumun kanıtı idi. Fakat şimdi yalnız adamın ne kadar zavallı ve aciz olduğunu anlıyorum.  Bir sürü insanı lüzumu yok, fakat hayatta hakiki birkaç dostu olmaya adam pek bedbahttır.


     Ben bütün romantikler gibi daima içinde bulunduğum alemden başka bir aleme gitmeye hasret çeken, fakat bunu imkansız zanneden bir adamım. Şiddetli arzu ile özlediğim dünyalar o kadar çok, fakat bunlar benden o kadar uzak ve ben bu uzaklığa o kadar alışkınım ki, hakikatte benden pek de uzak olmayan dışarısını bu kafamda yaşayan diyarlardan biri olarak kabul ediyor ve ona bir ütopi imiş gibi bakıyorum.


     Yalnız benim harekatıma mana veremeyenler, nereye ve niçin koştuğumu tayin edemeyenler bunları manasız bulup küçümsemek ile gülecekleri yerde çenelerini kapasalar, yahut "herhalde bir şey arıyordu ki bu kadar koştu" deseler daha insanca bir şey yapmış olurlar.


     Ah çatacak, kavga edecek bir adam olsa... Sevdiğim bir adam... Yani naz edecek bir adam... Sevdiğim bir adamla karşı karşıya bir pencerede oturarak dışarıdaki yağmuru ve yağmur altındaki denizi seyretsem.


     Birçok hareketlerimin saiklerini anlamıyorlar, anlayamıyorlar, ve sırf anlamadıkları için, eşekçe bir bencillikle, beni haksız ve manasız buluyorlar. Bunu gözlerinden ve tavırlarından anlıyorum, çünkü bu hislerine bana karşı ifade edemeyecek kadar ayrılmışız.


     Burada yapayalnızım... Tabiatle baş başa kalındığı zaman yalnızlık insana bir huşu verir, insanlardan kaçıp bir yere kapanıldığı ve insanlarla her türlü rabıtalar kesildiği zaman yalnızlık insana bir gurur verir.


     Yine bir sürü dert, yine bir sürü ukalalık... Sen benden ne zaman kurtulacaksın bilmem ki?... Belki geberdiğim zaman... Mamafih ben senden hiçbir zaman kurtulmak istemiyorum. Hele bugünlerde... Seni bu kadar aradığım günler nadirdir.


     O zaman etrafıma avazım çıktığı kadar bağırarak diyebileceğim ki: "İşte size benzemeyen bir insan. Siz böyle bir insan olacağına artık inanamıyorsunuz, fakat işte bana benzeyen bir insan..." 

     Eskiden sahiden güler, neşeli olur ve buna kendim de inanırdım? Bugün belki yine eskisi gibi olduğum günler var, fakat hepsi mekanik ve asıl mühim nokta: Kendi neşeme ve gülüşüme kendim de inanmıyorum, ve inandığım anda suni olduğumu da sezinliyorum. Zannediyorum ki başkaları da yavaş yavaş bunun farkında oluyorlar... Cehennemin dibine...


     Rüzgar şiiri - Sabahattin Ali


     Sabahattin Ali - Kırlangıçlar öyküsü


     Her zaman akıllıyımdır zaten ve hiçbir şeyi delice yapıvermem, yalnız kötü bir talih beni yapıyor, hareketlerimi delice yapıyor.


     Sabahattin Ali - Son Mektup şiiri


     Zaten kafam trenlerin bekleme salonlarındaki kanepelere döndü bu gelip gidenlerle.


     İnsan bu sonsuz manasızlıklar arasında, insanlığını unutmamak için okumaktan, etrafından bu şekilde bir müddet ayrılmaktan başka ne yapabilir?...


     İnsan yanında kafa dengi bir kişi bile olmadan kafasının istediği istikameti bulup yürüyebilir. Ve bu kafanın istediği doğruluğa gitmek bir hayli mühim zevktir. Tabii duyabilene...


     "Böyle çaresiz, boynu eğik, gözlerimiz kapalı ölüme koşmak için mi geldik dünyaya? Ne yaparsak yapalım, bu zaafımızla pek ağlanacak haldeyiz."  Ayşe Sıtkı


     "Üç yol var; ya deli olacağım, ya intihar edeceğim yahut da bu dert geçecek..." Ayşe Sıtkı


     Göğsümüzü açıp baksalar bastırılmış hisleri görerek gümrük antreposu zannederler.

     Sana son nasihatim: Senin için güzel, derin ve zevk verici bir şey olduğu, sana bir şeyler ilave ettiği müddetçe alabildiğine aşık ol! Hiç kimseyi dinleme, hiçbir akıllıca fikre kulak asma, kendini aşka tamamen ver. Fakat aşıklık sana üzüntü vermeye, seni şevkli çalışmaktan uzaklaştırmaya, hayatı sana manasız göstermeye başlarsa derhal vazgeç.


     Ne olacak, yalnız olduktan ve beş on kitaba sarıldıktan sonra...


     Sabahattin Ali - Şaka isimli hikayesi


     Evlenen delikanlıların bu halini görünce bekar kaldığıma şükrediyorum. İhtimal bu şükrün sebeplerinden biri de, nasıl olsa evlenemeyeceğimi bilmekten doğan bir hüznü örtmek ihtiyacıdır.


     Seni hep eskisi gibi, hatta eskisinden daha çok sevdiğim halde yavaş yavaş kafamda reel tarafların azalıyor. Adeta çok sevdiğim bir romanın çok sevdiğim bir şahsı gibi düşünüyorum seni... Ve bunun için muhakkak görme arzusu duyuyorum. Seni yakından gördüğüm elini sıktığım zaman, yan yana oturup konuştuğumuz zaman mevcudiyetinin hakikatini tam olarak anlayabileceğim.


     Senden cevap alıncaya kadar yazmamak niyetinde idim. Fakat dayanamadım. Mühim bir havadisim var: Evleniyorum. Hatta nişanlandım bile. Sen benim gibi kelepiri kaçırdığınla kal.


     Seninle kafalarımızın her şeye rağmen birbirinden ayrılmaz bir tarafı var...


     Bilirsin ki; ne olursa olsun; kafam kendisine senin kafandan daha yakın olanını bulamayacaktır.


     Herhalde vaktini boş geçirme, boş zamanlarında tek başına deniz kenarına, hatta şehir dışına bir yere git, arkası üstü yat, gökyüzüne baka baka düşün... Dünyada bu kadar enfes şey yoktur. İnsan uyusa bile bir başka türlü uyuyor ve uykusunda bile kafası şuurlu işliyor...


   


   
   


     

6 yorum:

  1. Merhaba bu kitabı hiçbir yerde bulamıyorum. Siz nereden edindiniz. Taratıp mail yoluyla göndermeniz ya da bunun gibi birşey mümkün mü :/ ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba; bende tarayıcı yok maalesef. sahaftan almıştım ben birkaç yıl önce.

      Sil
  2. Selamlar. Ne internet üzerinden ne de sahaflardan bu kitabı bulamadım. Sizde hâlâ bu kitabın pdf hâli mevcut değil mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. selam. bende kitabın matbu hali var, pdf olarak mevcut değil.

      Sil
  3. Çok gerçekçi hem çok güzel bi yazı hem çok acı

    YanıtlaSil