10 Haziran 2017 Cumartesi

Aforizmalar * Franz Kafka - Altıkırkbeş Yayınları

                                                             


     Bir çok yayın evinden Franz Kafka Aforizmalar'ı okudum fakat Altıkırkbeş yayınları; çevirisi en kötü olanıydı, anlatılması gereken esas anlamı verememişler. Kitap iki ayrı bölümden oluşuyor, ilk bölüm "Günah, ıstırap, umut ve doğru yol üzerine" ve "O - 1920 günlüğünden aforizmalar" Kitaptan alıntılara gelirsek;

      Günah, ıstırap, umut ve doğru yol üzerine
     - Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.


     - "Sein" sözcüğü Almanca'da iki anlama gelir: "var olmak" ve "onun olmak"


     
- Evden çıkıp gitmen gereksiz. Masa başında kal ve bana kulak ver. Kulak vermesen de olur, sadece bekle. Beklemesen de olur, tamamen sessiz ve yalnız ol. Dünya maskesini düşüresin diye, kendini sana sunacaktır; başka bir şey gelmez elinden, cazibeye kapılmış, ayaklarının dibinde kıvranıp duracaktır.


     "O" (1920 günlüğünden aforizmalar)
     - Ansızın kendini kıyıdaki çimenlikte -tabloda kıyılar pek belirgin değildi ve her taraf kayıklarla doluydu-ayaktayken düşündü. Şenliği seyrediyordu; gerçekte bir şenlik değildi, ama yine de şenlik denilebilirdi. Doğal olarak içinde şenliğe katılmak için büyük bir arzu duyuyordu, hatta bunu deniyordu da, ama şenliğin dışında kaldığını kabullenmeye zorluyordu onu içindeki bir şey, oraya uygun olması imkansızdı onun için; bunun için öylesine büyük bir hazırlık gerekirdi ki, sadece bu pazar değil, ama uzun yılların, hatta ömrünün geçmesi gerekirdi; ve hatta zaman dursa, yine de başka bir sonucu elde etmesi imkânsız olurdu; tüm soyunun, yetişme tarzının, bedensel gelişiminin başka türlü olması gerekirdi.
     Yani gezintiye çıkmış bu insanlardan öylesine uzaklaştırılmıştı ki, ama bütün bunlara rağmen yine de çok yakındı onlara; bu da anlaşılması çok daha zor bir şeydi. Onlar da, her şeyden önce, onun gibi insandı, insani olan hiçbir şey büsbütün yabancı olamazdı onlara; dolayısıyla iyice kurcalandı mı, ona hükmeden ve onu ırmaktaki şenliğin dışında bırakan duygunun kayıktakilerin içinde de yaşadığı, ama kuşkusuz onlara hükmetmekten çok uzakta olup varlıklarının çok karanlık köşelerinde hayaletler gibi gezindiği saptanabilirdi.        Dünyada korku, acı ve yalnızlığın varlığını algılayabiliyor, ama bunları da yüzeye sürtünüp geçerlermiş gibi bulanık, genel duygular olarak anlayabiliyor. Bütün öbür duyguları yok sayıyor; bizim duygu olarak nitelendirdiklerimizi o salt kuruntu, peri masalı, ve anılarımızın ve bilgilerimizin yansıması olarak görüyor. Başka türlü nasıl olabilirdi ki, diye düşünüyor, çünkü duygularımız, bırakalım olayların karşılarına çıkmayı, onlara asla yetişemiyorlar bile. Akıl almaz bir hızla kuşlar gibi gelip geçen olaylardan önce ya da sonra yaşıyoruz duyguları; onlar düşsü kurgulardırlar ve sadece bizimle sınırlıdırlar. Gece yarısının ıssızlığında yaşıyoruz, gündoğumunu ve günbatımını doğuya ve batıya dönerek hissediyoruz.
     Zayıf dayanma gücü, belirsiz yetişme tarzı ve bekârlık, inançsızı yaratır, ama her zaman değil; inançsızlıklarını saklamak için birçok inançsız evlenir, en azından ideal anlamda bir inançlı olur çıkar.(2 Şubat)


     
- Çizdiğin tablo içkarartıcı, ama yalnız temel yanılgıyı ortaya koyan çözümleme açısından. Bu o kadar böyle ki, insan kalkar, gerisin geriye düşer, tekrar kalkar, ve bu böylece sürüp gider, ama aynı zamanda -ve çok daha büyük bir gerçeklikle- bu tamamıyle başka türlü,çünkü insan Bir'dir, yani devinimde dinginlik, dinginlikte devinim vardır, ve bu ikisi ayrı ayrı insan teklerinde bir araya gelir, ve bu böylece sürüp gider, ta ki, gerçek yaşama varana kadar. Benim çizdiğim bu tablo da senin ki kadar yanlış, hatta belki de seninkinden daha aldatıcı. Gerçek şu ki, buranın dışında bizi yaşama götürecek bir yol yoktur, oysa bizi yaşamdan buraya getiren bir yolun olması gerekiyor. Görüyor musunuz, nasıl da yitirmişiz yolumuzu. (19 Şubat)


     
- Susamıştır, ve onu pınardan sadece bir çalılık ayırmaktadır. Ama iki parçaya bölünmüştür o: bir parçası bütün manzarayı görüyor, orada dikildiğini ve pınarın hemen yanıbaşında olduğunu görüyor; ama ikinci parçası hiçbir şeyin farkında değil, olsa olsa ilk parçasının her şeyi gördüğünü sezinliyor sadece. Hiçbir şeyin farkında olmadığı için de pınardan su içemiyor. (29 Şubat)

Taşrada Düğün Hazırlıkları, Richard ve Samuel, Kafka ve Porno * Franz Kafka - Altıkırkbeş Yayınları

   

     Taşrada Düğün Hazırlıkları; Kafka'nın yazdığı ilk eserlerden biridir.



     - Başkaları kıymet bilmez değildir belki, bitkinliğimden durumu tam değerlendiremiyor da olabilirim.


     Richard ve Samuel, Franz Kafka  ve Max Brod'un ortaklaşa yazdıkları bir roman girişimidir. Samuel ve Richard'ın sadece ilk bölümü tamamlandı, romanın devamı yazılmadı.


     - Robert Walser - Yardımcı


     - Gottfried  Keller - Yeşil Heinrich


     Kafka ve Pornografi 


     - James Hawes - Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız


     - Alfred Kubin - Diğer Taraf


     - Reiner Stach - Karar Yılları ve Kavrama Yılları olmak üzeri 2 ciltten oluşan Kafka biyografi eseri vardır.


     - Michael Löwy - Franz Kafka - Boyun Eğmeyen Hayalperest

6 Haziran 2017 Salı

Sarmaşık * Şebnem İşigüzel

   


     - Bu benim hayatım. Hiçbir hatıradan kaçış yoktur. Görmemek için gözleri kapamaya benzemez unutmak.


     - Robert Musil - Niteliksiz Adam


     - Dostoyevski - Karamazov Kardeşler


     - Gençlik körlüğümüzdür, yaşlılık ise uyanışımız. Ruhumuzun gözü açılmıştır ama ne fayda? Tutmayan eller, sızlayan eklemler, kıvrılmayan bacaklar, görmeyen gözlerle uyanışımız ne fayda... Eşsiz ve değerli anları titrek bir el hafızada ayıklar. Bütün gençliğimi, bu eşsiz anlarla donatmak vardı ya, der o titrek el, bu keder verici işi yerine getirirken. Boş versenize siz! Hayatta en berbat şey romantizmdir. Romantizm insanın yaşama gücünü azaltır.


     - Sarmaşık gibidir insan, kime dolanacağı hiç belli olmaz/Sarmaşık gibidir hayat, nereden geçip nereye tırmanacağı hiç belli olmaz.


     - Yaratıcılık, yalnızlara mahsus bir şeydi.


     - Bana ait hiçbir şey yoktu. Hissettiğim ve beni derinden yaralayan şey de buydu.


     - Tesadüfler hayatın atomlarıdır, Oleg.


     - İşi büyük vaktinin çoğunu alıyordu. Özel hayatını merak ettiyseniz, çok uzun sürmeyen, hiçbirinde âşık olmadığı, geçici olduğunu söyleyebileceğimiz ilişkiler yaşıyordu.


     - En zoru, kalplerimizin restorasyonu.


     - Hayatımızın hazinesi işte budur: Geleceğe dair habersizliğimiz. Yarın başınıza ne geleceğinden haberiniz var mı? Başınıza gelecek olan şey, iyi de olsa kötü de olsa, bilin ki bu sizin hazinenizdir.


     - "Lambalarının değerini bilecekler," dedi. "Dolayısıyla mutlulukları ve huzurlarının da.”


     - Kendi evinde hiçbir şeyin ruhu yoktu. Bir evin ve bir insanın ruhunu kaybetmesi kadar kötü ne olabilirdi?


     - “Beni izlemekten, bir sapık, hasta bir ruh gibi haz duydun. Masallardaki, romanlardaki gibi bir aşk yarattın kafanda. Kolayca geçiştirilebilecek bir gençlik aşkıyken, beni saplantıya dönüştürdün."
     "Sevmek anlaşılır bir şeydir. Ama aşk anlaşılır değildir. Üstelik herkes sevebilir. Ama aşk seçilmişlere verilir."
     "Tanrı katında mı?"
     "Tanrı sensin, Tanrı benim. Hâlâ sonsuz bir yaratıcının varlığına inanıyor musun?"
     "Tanrı'nın canı cehenneme!”


     - "Öldürmek istediğimizde, korkunç hayaller kurduğumuzda, bütün pis işleri tereyağından kıl çeker gibi yaptığımızda bil ki kendi kendimizin şeytanıyız."
     Hayal bunu tekrarlıyor ve "Doğru söylüyorsun," diyordu. "Kendi kendimizin şeytanıyız. Ne kadar doğru.”


     - Ben yaratmadan delirdim. Kimyam delirmeye müsaitmiş söylediklerine bakılırsa. Ben bir şey yapmadım. Hatta deliliğe itaat ettim, beni azad etsin diye. Sonra karşımdakileri, karşımdaki dünyayı daha iyi görmeye başladım. Hiçbir şeyi bozmadan içine girebildiğim bir dünya, beni deli olarak gördükleri dünya. Oysa, girişteki lambanın ampulünü, çevresini saran yüzyıllık örümcek yuvasını bozmadan değiştirebiliyorum. Ellerim, ruhum deli kabul edildiğim bu dünyaya hükmetmemi sağlıyor.


     - “Hah! Babam çok esprili ve tatlı bir adam olduğunuzu söylemişti."
     "Küstahlık genlerimde yok. Ne yazık ki küstah ve terbiyesiz olabilmeyi çok isterdim. Ama elimde değil. Neyse, artık öyle bir arkadaşım da var."
     "Ne iyi."
     İyi olan ne, boktan çocuk! Yıllardır, kendimi bildim bileli, o küstah adamı içimde gizliyorum.


     - Bugünse onun sesini duymak istiyorum. Bütün renkler değiştirilebileceği gibi duygular da değiştirilebilir. Hayır, bunu Starov ya da Picasso söylememişti. Ben söyledim. Aşkın bana verdiği güçle, bizzat kendim, şimdi.


     - Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor: "Felsefeyi sevmem."
     "Ah, bir prensesten felsefeyi sevmesini bekleyen kim? Bunu da söylüyorum: "Bir prensesten felsefeyi sevmesi beklenemez."
     Birdenbire fahişe olduğu aklına gelmiş olmalı ki, "Ben zaten sadece erkekleri severim," diyor.



     - “Aşk konusunda sizin bir fikriniz var mı?"
     "Aşk konusundaki fikrim, Tanrı konusundaki fikrimle aynıdır: Biz Tanrı'nın sadece ne olmadığını biliriz.”


          - Öldürmek istediğimizde, korkunç hayaller kurduğumuzda, bütün pis işleri tereyağından kıl çeker gibi yaptığımızda, bil ki kendi kendimizin şeytanıyız.


     - Yaratan insanlar kendilerini kapatırlar. Sonra dostlar, düşmanlar yaratırlar. Her şeyi yaratır ve yarattıkları dünyada delirirler.


     - Baş edemediğim şey, özgürlüğüm. Ona sahip olabilmek için gerekli muziplik, edepsizlik yok bende. Bu yüzden mi delirdim?


     - “Deliliğinin farkında," diyordu doktoru. "Kapı açılmadan ötesini görebilmek, bu yüzden kapıyı açmaktan vazgeçmek gibi bir şey bu.”


     - Tanrı ceza vermez, Tanrı ödüllendirmez. Bunu, delirtecekleri çocuklar için yardım toplayan rahibelere de söyle. Kutularına para at ve fısılda onlara bunu.


     - Yıllardır bir çember gibi dönüp duran hayatının iki gündür rastlantılarla kırıldığından da, bunun kendisine nelere malolacağından da haberi yok. Evet, benim şuursuz, iyi kalpli, şaşkın kahramanım size her şeyi aktaracak kadar gözünü açabildi nihayet.
     Uyanmakta zorluk çekerim. Oldum olası böyledir bu. Kafamın içinde birisi konuşur durur. Ama emin olun, bu ben değilimdir. İç ses denilen şeyle filan da alâkası yoktur bunun. Gurum, meleğim, yazıcım o menem bir şey belki de.


     - Binlerce yıl uzayda dolaşıp, iki gün önce dünyaya düşmüş gibiydim. Su iken buz, buz iken su ve buhar olmuş gibiydim. Bugüne kadar sadece rüyalarda düzeni değişen hayatım, şimdi bana gözleri açık rüyalar gördürüyordu. Ne muazzam bir duygu! Birazdan dilimi ısırıp nefesimi tutarak izleyeceğim bir oyun başlayacaktı.


     - Evet, mucizemin bu kadar basit bir formülü var. Yine de benim yazarlık gücüm, bundan çok, sakat kafaları anlatmamdaki beceridir. Ben, iyi ve güzel görünenin ardındaki görünmeyen pisliği, kötücüllüğü ve irini yazarım.


     - Bütün yaratıcıların soğuk ve ruhsuz bir yanı var. Ben de böyle olabilir miyim acaba? Celine'in pencereden kendini attığını düşündüğüm o an, sanırım ben de hayata karşı böyle bir mesafe almıştım. Herkes gibi olmayan, yaratır.


     - Tesadüfler hayatın atomlarıdır, Oleg.
     Yakışıklı Oleg, bu rastlantıdan haberdar olsa ona böyle fısıldayabilirdik. Ama o, sıcak çay bardağını avuçlamış, düşünüyor: Her şeyin nasıl geçip sonlanacağını, nasıl bir hayat süreceğini düşünüyor. Sezgileri, hisleri bir türlü devreye girmiyor. Sadece aşk aklına geliyor. Kendisini yüceltecek, her şeyi unutturacak tek şey aşk olabilir mi?


     - Ben bu kadar eksantrik değilim. Büyüttüğünüz gibi bir insan değilim. Sıradan, kendi halinde bir adamım ben. Konuşmamızın başından bu yana size, 'Burada ne işiniz var?' demek geliyor içimden.


     - Ruhumu yaralayan ilk şeyi bulmalıyım.


     - Sanırım en acıklısı buydu: Sizden korkuyoruz. Biz akıllılar, delilerden korkarız. "Gösterir misiniz bana, sizin aklınız nerede?" demek istedim onlara. Her akşam aynı saatlerde yediğiniz yemeklere mi ekiyorsunuz aklınızı? Yoksa birbirinizi gözetmeniz, kollamanız, herkes gibi olmanız mı akıllılık? Akıl nedir? Varsa sizde mi bulunur?


     - Dostoyevski - Suç ve Ceza


     - Vladimir Nabokov 


     - Ada ya da Arzu - Vladimir Nabokov


     - “Bugün için yazılmış."
     "Bunu, kısmet bugüneymiş anlamında mı söylediniz?"
     "Evet, ben çocukluğumdan beri, Tanrı katında hepimizin adına yazılmış bir kitabın olduğunu düşünürüm. O kitapta, bugünün sayfasında, sizinle karşılıklı oturup konuşmak varmış."
     "Bir tür kader anlamında."
     "Evet. Ama artık onların bir kitap değil, birer opera olduğunu düşünüyorum."
     "Hepimizin Tanrı katında bir operası var ve Tanrı da bize bunları çalıyor. Hoş fikir doğrusu. Opera iyi fikir! Yukarıda Tanrı'nın bir orkestrası olabilir ve hepimiz için ayrı ayrı çalabilir. Yani şu an ikimiz arasında geçen diyalogu yukarıda bir tenor ile bir soprano okuyor olabilirler öyle mi?


     - Paniğe kapılmama ne gerek var? Kendimi kontrol edebiliyorum. Üstelik daçaya yerleşince iyileşeceğim. İyileşmesem bile ya, Ludmilla’nın kollarında delirerek öleceğim ya da delirdiğimi anladığım an intihar edeceğim. Kalbimin bir köşesinden Tanrı'yla konuşuyorum: "Bildim mi?" diyorum ona, "Bildim mi, böyle mi öleceğim?”


     - Diğer dallar arasından ayrılan ve ağacın karanlık, görünmeyen yönüne doğru arsızca yol alan sarmaşık dalı biz olabilir miyiz? Görünenin, görünmeyen yüzüne meraklı bir yolculuk.


     - "Bir günde iki defa Tanrı'nın huzuruna çıkmak ne kadar doğru sence?" diye sordum ona. Ludmilla bir rahibe, dindar bir kadın gibi cevap verdi: "Hepimiz, her zaman Tanrı'nın huzurundayız. Dualar, sadece ondan söz istediğimiz zamanlardır."
     Demek parlak çizmeleri, pullu bikinisiyle de Tanrı'nın huzurundaydı. Grup arkadaşı kızlarla dudak dudağa öpüşürken ve sahnenin ortasında düzülür gibi kıvranırken de. O zaman Tanrı bizi her halimizle seviyor olmalıydı.
     "Tanrım," diyorum, "Tanrım, beni bu halimle seviyor musun?”


     - Milan Kundera - L'ignorance (Bilmemek)


     - "Herkesi hak ettiği kadar severim."
     “Bravo, büyük laf! Asıl yazar sen olmalıymışsın."
     "Olmadığım ne malum."
     "Öyle mi, ne yazıyorsun?"
     "Tesadüflerle değişen hayatımı. Hayatımın sonunu."
     "Anlatacak kadar ilginç mi hayatının sonu?”


     - Iris Murdoch


     - Bu dünyanın sıradan kadını, kendi yarattığı dünyanın kraliçesi.


     - Masallardaki gibi. Çünkü aşk gerçeküstü bir şeydir. Mantıki hiçbir tarafı yoktur. Kanser gibi bilinmeyen bir şey. İçimizde çoğalan kötücül hücreler. Aşkın bu kötücül hücrelerden farkı yoktur. Aşkın sana yararı yoktur. Büyülenme, etkilenme, yanılsama. Bütün bunları başına musallat eden şey; teslimiyet. Eğer bir gün âşık olursan ruhunu teslim ettiğini düşün, Oleg. Ama inandığın Tanrı’ya değil, şeytana.


     - "Bir cenazeye gidiyorum. Sen de gelmez misin?"      Gülüyor. Ama birdenbire gözleri doluyor. Tuhaf teklifimi kabul ediyor. Teklifim, doğurduğu için günlerdir evinden çıkamayan bu mutsuz kadına hiç de garip gelmiyor.
     Sizin gibi garip karşılamıyor, anlayacağınız. Tanrı istese cehenneme bile gidebilir. Her şeye gönüllü.


     - Şimdi sadece gitmek istiyor. Elinde, içi elma dolu çirkin bir poşetle, gideceği yer bir cenaze olsa bile gitmek istiyor. Gitmek, kaçmak. Şimdilik geri döneceğini bile bile. Ama bu bir deneme. Belki diğerinde temelli gidecek, arkasına bakmadan kaçacak.


     - Bu kızın bu kadar sessiz olması, hiç soru sormaması ne güzel. Delirmenin, eşiğinde. Uyku gibidir delilik. Çemberinden geçen, uyku hali gibi yüze yerleşen, uyku gibi aniden bastıracak olan deliliği yüzlerden okur.


     - “Tesadüfler hayatın atomlarıdır, Bay Arnolfini!
     Bütün dünyayı yöneten tesadüflerdir. Ayı, güneşi, gezegenleri yerinde tutan, bizi çarpıştıran, yeni hayatlar kurmamızı sağlayan tesadüflerdir.”


     - Tek istediğim, kozama tekrar girmek ve hayatımı kuşatan bu karışıklardan kendimi kurtarmaktı.


     - Neredeyse şarkı söyler gibi mırıldanacağım:
     "Cehennemin kapısında bekleşen zebaniler
     Mezarımı derin kazın!”


     - Bazen en büyük acılar, dertler küçücük bir kıvılcımla alev alır ve patlar.


     - Sergey Rahmaninov


     - Şans bana gülerse yüzümü değiştireceğim.


     - Bir anlamı yok ağlamasının. Belki sadece, hayatının geri kalanındaki belirsizlik için ağlıyor.


     - Ben çok mühim bir işle uğraştığımdan hiçbir şeye bakamıyorum. Dünya bensiz dönüp duruyor gibi, anlıyor musun?


     - Tesadüf çarkı dönmeye başladı ve ona bir başka şeyi daha hatırlattı: Leonardo da Vinci'nin notalarla oluşturduğu bilmeceleri. Konservatuarın ilk yıllarında öğrenmişti: " L'amo re mi fa sol la za re," yani, aşk beni eğlendirir.
     Tersten yazılmış bir başka bilmece daha: "Pero se la Fortuna mi fa felice tal viso asponer o", ama şans bana gülerse yüzümü değiştireceğim.


     - Amcası Cornelius ona resimdeki gibi bir kadın isteyip istemediğini sormuş. O da, yaşayıp acı çekerek, akıl ruh kazanmış birini tercih edeceğini söylemiş.


     - Senin yolculuğun tamamlandı. Bu dünyada, benim yanımdan başka gidecek bir yerin ve kaderin yok.


     - Geçmişin başarılarını yemek vasat insanların işidir.


     - Zafer senin, intikam benim olsun!


     - Dünya bana tekinsiz geldi mi erkenden yatarım. Goethe gibi "mutad çarem" derim buna. Üç gündür kendime bu tedaviyi uyguluyorum.


     - Rainer Maria Rilke


     - Stendhal - Kırmızı ve Siyah


     - Fernando Botero


     - Quizas, Quizas, Quizas


     - Herkesi görmezden gelerek yaratabilirsin sadece.


     - Ölmüş bir kadın, hiçbir iftirayı çürütemez.