13 Mayıs 2018 Pazar

Tekeşlilik - Sadakat ve İhanet Üzerine Aforizmalar * Adam Phillips


     Merhaba!

     Bu aralar sık sık felsefe - psikanaliz türünde kitaplar okuyorum. Bu bağlamda Adam Phillips severek okuduğum psikanalistlerden biri.

     Tekeşlilik isimli kitabında sadakat ve ihanet üzerine aforizmaları var, bu aforizmalardan bazıları;


     Beraber yaşlanmak mı, beraber gençleşmek mi? Daima direnilecek, karşı konulacak bir şey vardır.


     Var olmayan bir şey uğruna mı yarıştığımızdan, yoksa bizden başka kimsenin yarışmadığı bir yarışı mı kazandığımızdan asla emin olamayız. Evlilikte kimin keleğe geldiğinden tam olarak emin olamama nedenimiz budur. Bizi başarı kadar yenik düşüren başka bir şey yoktur. Başarı her zaman yenilgiden daha kafa karıştırıcı, esas olarak daha ironiktir.


     Kendine ihanet, hissi bir melodramdır; kendi doğru yargılarımızın Tanrı katına çıkarılması, utanca hayranlık. Her zaman kendime sadığım, sorun da bu zaten. Başka kime sadık olabilirim ki? Kendi kendimi hayal kırıklığına uğrattığımı söylediğimde, övünüyorumdur. Çünkü ben kendisine sadık olmaktan kaçınamayacağım tek kişiyim. Başka bir deyişle, kendimle cinsel ilişkim, tekeşlilik üzerine bir inceleme.


     Hiç kimse hak ettiği ilişkiyi elde edemez. Bu kimi için sonu gelmez bir içerleme kaynağıdır, kimi içinse sonu gelmez bir arzu kaynağı. Kimileri içinse en önemli şey, sonu olmayan bir şey bulmuş olmaktır.


     İlişkilerin nasıl olup da yürümediği hakkında yazılanlar, nasıl olup da yürüdüğü hakkında yazılanlardan daha fazladır. Uzun süre mutlu bir hayat yaşayan çiftleri tarif etmek için banallik dışında bir dilimiz yok neredeyse. Onların bir sırrı olsun isteriz, ya da bize verecek bir şeyleri olsun. Ya da bizim onlara verecek bir şeyimiz olsun; kuşkularımız dışında.
     Gizli kalmış hiçbir şeyin olmaması ihtimalinden daha dehşet verici bir şey yoktur. Mutlu bir evlilikten daha büyük bir skandal olamaz.


     Eğer masturbasyon, işi tam istediğiniz gibi yapmaksa, başkalarıyla sevişmek, işi istediğinizin farkında olmadığınız şekilde yapmaktır. Başka insanlar başka bir şeydir.


     Tekeşliliğe olan bağlılığımız, iyi hikayelere duyduğumuz iştaha dayanır. Bir de iştahlı olmaya ne kadar iştah duyduğumuza. Tek gerçek tekeşli ilişki, kendi kendimizle olandır.


     İnsanlarda aşık olduğumuz özellikler, sonunda bizi öfkeden kudurtan özelliklerle aynıdır çoğunlukla. Ya aşkımızın şiddetine dayanamayız, ya da o özellikleri gerçekten sevmemişizdir zaten - onlar yalnızca ruhsal bir simyanın başka bir şeyi mümkün kılması için gerekenlerdir. Gözlerimizi kamaştıran, bizi bir arada tutan o başka şeydir aslında.
     İlişkilerin sürmesini sağlayan da budur işte: yaşam boyu sürecek bir romansın anahtarı olan hayal kırıklığı.


     Yabancılık heyecan vericidir ama bizi düzenimizi bozmakla tehdit eder; rutin rahatlık vericidir ama bizi uyutmakla tehdit eder.


     Eğer beklenebilir olan bizi aptallaştırıyor, beklenmedik olan ise dehşete kaptırıyorsa, ne yapmalıyız? Eğer daime risk ve teslimiyet, güven ve felaket arasında sıkışıp kalıyorsak, bir sonraki adımımızın ne olacağına nasıl karar vereceğiz? Belki de, insan tabiatı - ya da daha beteri, insanlık durumu hakkında büyük fikirlere doğru kaçmadan önce, bir şeye istediğiniz için sahip olmakla, sahip olduğunuz için istemek arasındaki farkı hatırlamalıyız.


Son Mektup - Bir Aşk Hikayesi * Andre Gorz




     Merhaba!

     Uzun bir süredir burada yazı paylaşmıyordum, okumaya devam ediyor olsam da buraya yazmak bazen zor gelebiliyor. Bu paylaşımda Andre Gorz'un yazdığı Son Mektup - Bir Aşk Hikayesi isimli kitaptan bahsedeceğim. Mektup türünü kişilerin karşı tarafa gerçek duygularını yansıttığı için seviyorum. (ya da karşı tarafa görünmek istediği biçimde yazıyor olmalarını)

     Andre Gorz, Marksizmi varoluşçu yaklaşımla benimsemiş, çalışmalarında yabancılaşma ve özgürlük konularına değinmiştir. Bu yazdığı mektup ile eşi Dorine'e olan sevgisini dile getirmek istemiştir. Mektuba şu cümleler ile başlar;

     Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hala güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.

     
Andre Gorz, heyecanları, mutlulukları ve ellli sekiz yıl süren beraberliğin varoluş mücadelesini dile getirmektedir. Kendisi evliliği bir burjuva kurumu olarak değerlendirirken, aşkın da bir dinamiğinin olduğunu değişen koşullara göre yenilenip uyarlanabileceğini Dorine ile keşfetmiştir.

     Her mutlu ilişkide pürüzler olabileceği gibi onlar da Dorine'in hastalığı ile mücadele etmek zorunda kalırlar. Dorine'in uzun yıllar süregelen hastalığı, yaşadığı dinmeyen fiziksel ağrılar ve Andre ile olan karşılıklı aşkı onlara tek bir çözüm yolu sunar; hayatta olduğu gibi ölümde de ayrılmama arzusu ile birlikte ölmeyi tercih ederek, 24 Eylül 2007 tarihinde hayata veda etmek. (Bu mektubu 21 Mart- 6 Haziran tarihleri arasında yazdığını düşünür isek, bu mektuptan yaklaşık olarak bir yıl sonra intihar etmişlerdir.)

     Kitaptan alıntılara gelir isek;

     Hiçbir şey olmama isteği Her şey olma isteğiyle karışır.


     " İnsan sona gelmiş olduğunu kabul etmeli: başka hiçbir yerde değil burada olduğunu, başka bir şeyi değil bunu yaptığını, asla ya da daima değil şimdi yapmakta olduğunu (...) sadece bu yaşama sahip olduğunu kabul etmeli." Le Vieillissement


     " Hiçbir Şey, hiç, tamamen kendi içimde olma, nesnelleştirilebilir ve tanımlanabilir olmama" arzumun ortadan kalkmadığının farkındaydım. "Kendi hakkımdaki bu düşünce, (var olmayışa dair) temel seçimi ister istemez haklı çıkarıyor ve devam ettiriyordu, dolayısıyla (bu seçimi) değiştirmeyi umut edemezdi" diye yazacak kadar farkındaydım. Bunun sebebi yalnızca bu düşüncenin beni bağlamaması değil, benim ona gerçek anlamda bağlı olmamamdı aynı zamanda.


     Tatmini öz eleştirinin acımasızlığında buluyordum. Gördüğü şeye yabancı, görünmez katıksız bakıştım. Kendime dair anlamayı başardığım şeyi kendimin bilgisine dönüştürüyor ve bunu yaparken de Öteki olarak tanıdığım bu benle asla çakışmıyordum. Bu girişim durmadan şunu iddia ediyordu: "Bakın, olduğum kişiden nasıl da üstünüm."


     İlk defa tutkulu bir biçimde aşık olmak, karşılığında da sevilmek, bu, açıkça fazla bayağı, fazla basit, fazla sıradandı: Evrensele dahil olmamı sağlayacak nitelikte bir konu değildi. Engellenmiş, imkansız bir aşk ise, tersine soylu edebiyatın yaratıcısıdır. Ben başarının ve kabul görmenin güzelliğinde değil, başarısızlığın ve yıkılışın güzelliğinde rahat ediyorum.


     Kafka'nın Günce'sindeki bir saptama o zamanki anlayışımı özetleyebilir: "Sana duyduğum aşk kendinden hoşnut değil." Seni sevdiğim için kendimden hoşnut değildim.


     Bu mega-makinenin kölelerine dönüşmekteyiz. Üretim artık bizim hizmetimizde değil, bizler üretimin hizmetindeyiz. Üstelik, her türden hizmetin eş zamanlı profesyonelleşmesi nedeniyle, kendi sorumluluğumuzu üstlenemez, ihtiyaçlarımızı kendi kendimize belirleyemez ve tatmin edemez hale geliyoruz: Her konuda, "atıl meslekler"e bağımlı oluyoruz.


     Mektubun bitiş cümlesi;

     Seksen iki yaşına yeni girdin. Hala güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum. Son zamanlarda sana bir kez daha aşık oldum ve sadece benimkine değen bedeninin sıcaklığıyla dolan kahredici bir boşluk taşıyorum göğsümün tam ortasında yeniden. Geceleri bazen, boş bir yolda ve ıssız bir manzarada bir cenaze arabasının ardından yürüyen bir adamın karaltısını görüyorum. O adam benim. Cenaze arabasının taşıdığı ise sen. Senin yakılma törenine katılmak istemiyorum; elime, içinde küllerin bulunduğu bir kavanoz vermelerini istemiyorum. "Die Welt ist leer, Ich will nicht leben mehr"i söyleyen Kathleen Ferrier'in sesini duyuyor ve uyanıyorum. Nefesine kulak veriyor, hafifçe seni okşuyorum. İkimizin de dileği, diğerinin ölümünden sonra yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık sık söylediğimiz gibi, olmaz ya, eğer ikinci bir hayatımız olsaydı o hayatı da birlikte geçirmek isterdik.


     Kitapta adı geçen yazarlar; Virginia Woolf, George Eliot, Tolstoy, Platon, Sartre (Varlık ve Hiçlik), Beckett, Sarraute, Butor, Calvino, Pavese ve tabii ki Franz Kafka.

     

20 Şubat 2018 Salı

Franny ve Zooey * J. D. Salinger



     Merhabalar;

     Franny ve Zooey, J. D. Salinger’in okuduğum ikinci kitabı oldu. Çavdar tarlasında çocuklar isimli, yazarın yazdığı tek roman olma özelliği taşıyan kitaptan sonra bir de öykü kitaplarını okumak istedim. Bu isteğimin sebebi  ise J.D. Salinger’in hayatını anlatan Çavdar Tarlasındaki Asi isimli filmi izlememle ortaya çıktı. Şunu belirteyim bu öykü kitabından Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabı kadar zevk almadım. Kitapta altını çizdiğim bölümlere gelir isek;


     - Eğer bir şairsen, güzel bir şey yaparsın. Yani, sayfanın mayfanın başından kalktığında, arkanda güzel bir şey bırakmış olursun.


     - “Bize katılmak istemez misiniz?” Geçenlerde bir tanıdığım, gece yarısı, artık hemen hemen boşalmış bir kahvede tek başına otururken bana rastladığında böyle sordu. “Hayır, istemem,” dedim. (Kafka)


     - Kimseyle bir içki içmek için bile buluşmak istemiyor. Ha, dün gece dışarı çıkıp, bir televizyon senaryo yazarıyla şehirde, Village’da bir içki içmek için buluşması gerekiyormuş da. Her şeyi bu başlattı zaten. Diyor ki, bir yerde buluşup içki içmek istediği insanların hepsi ya ölüymüş ya da yerinde bulunamıyormuş.

8 Şubat 2018 Perşembe

Aforizmalar * Franz Kafka


     - Belli bir noktadan sonra geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.


     - Düz bir yolda yürüyor olsan, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitsen, o zaman bu ümitsiz bir durum olur; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik, bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, zeminin özelliğinden ileri gelebilir, umutsuzluğa kapılmamalısın.


     - Hayvan, hışımla çekip alır kırbacı efendisinin elinden ve kendi kendisinin efendisi olmak için kendi kendisini kırbaçlar, bilmez ki bu, efendisinin kırbacına atılmış yeni düğümün yol açtığı bir hayalden başka bir şey değildir.


     - "Sein" sözcüğü Almancada iki anlama gelir: "Var olmak" ve "Onun olmak."


     - Cennet'te yaşamak üzere yaratılmıştık ve Cennet bize hizmet etmek için düzenlenmişti. Sonra yazgımız değiştirildi; Cennet'in yazgısında da bir değişiklik oldu mu, bu hiçbir yerde belirtilmiyor.


     - Son kez ruhbilim!


     - Yaşamının daha başlangıcında iki ödev: Giderek çevreni daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde gizleyip gizlemediğini sürekli denetlemek.


     - "Ama sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi işine döndü." Belki de hiçbirinde geçmez ama, açık seçiklikten yoksun eski hikayeler yığınından kulağımıza tanıdık gelen bir saptamadır bu.


     - Evden çıkıp gitmen gereksiz. Masa başında otur ve bana kulak ver. Kulak vermesen de olur, tamamen sessiz ve yalnız ol. Dünya, maskesini düşüresin diye, kendini sana sunacaktır; başka bir şey gelmez elinden, cazibeye kapılmış, ayaklarının dibinde kıvranıp duracaktır.


3 Şubat 2018 Cumartesi

Yalnızlık Sahip Olduğum Tek Şey * Franz Kafka


     - Özgürüm ve işte tam da bu yüzden kayıplardayım.


     - Bence sadece bizi bıçaklayan veya yaralayan türden kitapları okumalıyız. Eğer okuduğumuz kitap kafamıza şöyle sağlam bir darbe indirip bizi kendimize getirmiyorsa, onu okumanın ne anlamı var;? Böyle bir kitap bizi daha mutlu etmeye mi yarar? Emin olun, eğer kitap diye bir şey olmasaydı, gerçek mutluluk işte o zaman mümkün olurdu. Okuduğumuz zaman bizi mutlu eden kitaplar yazmak isteseydik bunlar kendimizin de yazabileceği türden kitaplardır. Ancak, bizim ihtiyacımız olan kitaplar; okuyunca bizleri bir felakete uğramış gibi sarsan, derin bir hüzne boğan, kendimizden daha çok sevdiğimiz bir kişinin zamansız ölümü gibi kahreden ve herkesten uzak, karanlık ormanlara sürülmüş gibi hissettiren kitaplardır. Bir kitap, insanın içindeki donmuş denizlere vurulan bir balta gibi olmalıdır. Ben buna inanıyorum.


     - Ben bir kafesim; kuşunu arayan.


     - Kitaplar birer uyuşturucudur.


     - Anlatamam. İçimde neler olup bittiğini hiç kimseye anlatamam. Kendime bile anlatamıyorum.


     - Evrende sonsuz miktarda umut var; ama bizim için yok.


     - Zincirlere vurulmuşum. Zincirlerime dokunmayın.


     - Aşk öyle bir şey ki, sanki sen bir bıçaksın ve ben de seni alıp kendime saplıyorum.


     - Akranlarım son zamanlarda alkol ve uyuşturucuda teselli aramaya başladılar. Bu maddeler onları daha sosyal yapıyormuş sözde. Ancak, ben yalnızlığımı yenmek için bunları kullanmaya kendimi zorlayamam. Aslına bakarsanız, yalnızlık sahip olduğum tek şey ve onu aldatamam. Aldıkları alkol ve ilaçların etkisi geçince, sevgili akranlarımın da sahip olacağı tek şey genellikle yalnızlıktır.


     - Aşk, çelişkiler tiyatrosudur.


     - Sen kalbimin hem dinginliği hem de kargaşasısın.


     - Öldür beni; öldürmezsen katil olursun.


     - Kolay anlaşılan bir insan olmayı asla arzu etmiyorum. İnsanların zihninde tamamen akışkan, değişken ve algılanamayan bir şey olarak yer etmek istiyorum. Normal bir insan gibi algılanmaktansa, şeffaf ve aynı zamanda sürekli renk değiştiren bir yaratık olmayı tercih ederim.


     - Tüm günahların kendisinden türediği iki büyük günah vardır: sabırsızlık ve tembellik.


     - Tüm hayatımı onu sonlandırma arzusuna direnerek geçirdim.


     - Hakkında en küçük fikirleri dahi olmayan şeylerden bahsediyorlar. Kendilerinden bu kadar emin olmamalarının tek sebebi aptallıklarıdır.


     - İnsanlar kendilerini her tür sıfatla nitelendiriyorlar. Ben ise kendimi ancak "mide bulandırıcı derecede sefil ve çaresiz" olarak tanımlayabilirim.


     - İnsanların tüm kusurları; sabırsızlıklarından, yaptıkları bir işte izledikleri yöntemi daha vakti gelmeden önce terk etmelerinden ve üzerinde tartıştıkları sözde bir meseleyi sözde bir çözüme kavuşturmalarından ileri gelir.


     - Tarihin akışını seyredip onun üzerine düşündükçe şunu anlayacağımızı bilmiyorlardı: Değişim önce ruhta başlar, sonra hayatlarımıza yansır.


     - Yalnız olmanın asla azalmayan bir etkisi var üzerimde. Yalnız olunca içim erir adet ve benliğimin derinliklerinde her ne varsa ortaya çıkmaya hazır bir hale gelir. Bilerek ve isteyerek yalnız kaldığım zamanlarda ise, içim hafiften toparlanmaya başlar ve ben artık hiçbir şeye ihtiyaç duymam.


     - İnsanlara kral olmak ile kralın elçisi olmak arasında seçim yapma şansı tanındı. Onlar ise, tıpkı çocukların yapacağı gibi, elçi olmayı seçtiler. Bu yüzden dünyanın etrafı, ortalıkta herhangi bir kral olmadığı için, birbirlerine anlamsız mesajlar taşıyan ve durmadan bağırıp çağıran insanlarla dolu. Onlar da bu sefil hayatlarına bir son vermek istiyorlar elbet; ama ettikleri sözde hizmet yemininden dolayı bunu yapmaya cesaret edemiyorlar.


     - Çok uzun bir aradan sonra, bu sabah gene kalbime bir bıçak saplanmış gibi coşkulu hissediyorum.


     - Benimki mutsuzluk değil. Ama mutluluk da değil. Umursamazlık, zayıflık, yorgunluk ya da bitkinlik de değil. Peki ya ne?


     - Edebiyatla alakası olmayan her şeyden nefret ediyorum.Edebiyat hakkında bile olsa, sohbet etmek beni sıkıyor. İnsanlarla buluşmak beni sıkıyor. Akrabalarımın dertleri ve mutlulukları ise, beni adeta çileden çıkartıyor.


     - Mesleğim benim için dayanılmaz bir uğraş. Çünkü tek arzum ve tek tutkum olan edebiyatla birbirlerine tamamen zıtlar. Ben edebiyattan başka bir şey olmadığım, olamadığım, olamayacağım ve olmak da istemediğim için, mesleğim asla bana sahip olamayacak. Evet, beni parçalayıp darmadağın etme ihtimali var, ama bu kesinlikle çok düşük bir ihtimal.


     - İnsanın ruhuna bir kılıç saplandığında, yapması gereken şey; sakin bir şekilde durup bunu izlemek, kan kaybetmemek ve bir taşın soğukluğunu kabullenircesine o kılıcın da soğukluğunu kabullenmektir. Nitekim, o darbeden sonra artık o kişiye kılıç işlemeyecektir.


     - Sevdiğim birinin evinin önünden geçer gibi geçtim genelevin önünden.


     - İnsanlarla konuşmakta çekindiğim sıkıntılar (diğer insanlar buna pek inanmıyor tabii), düşüncelerimin veya bilincimin içindeki şeylerin tamamen bulanık ve bulutlu olmasından kaynaklanıyor. Sadece beni ilgilendirdiği müddetçe, bu durum beni hiç de rahatsız etmiyor aslında. Hatta bazen tatmin olmuş bile hissediyorum. Ancak insanlarla sohbet etmek; belli bir keskinlik, netlik ve devamlı bir tutarlılık ister. Yani, bende olmayan özellikler. Hiç kimse benimle birlikte sis bulutları altında uzanmak istemeyecektir. Eğer olur da biri bunu yapmak isterse, ben kafamdaki sisleri çıkarıp atamam. Çünkü iki insan bir araya geldiğinde, o sis kendini dağıtır ve geriye hiçbir şey kalmaz.


     - Ben kendi içime kapanık, sessiz, çekingen ve huzursuz biriyim.


     - Her şey bitti gibi göründüğü anda, yeni zorluklar ortaya çıkmaya başlar. İşte bu da hala hayatta olduğun anlamına gelir. Eğer yeni zorluklar ortaya çıkmıyorsa, o zaman her şey bitmiş demektir. İlk ve son defa.


     - Söylediği şarkıların şöyle ya da böyle sağır kulaklara ulaşacağını düşünüyordu. Heves veya alkış konusunda herhangi bir eksiklik yoktu. Ama düşündüğü gibi gerçek ve saf bir anlayışa ulaşacağı fikrinden çok uzun bir süre önce vazgeçmişti.


     - Huzur mu istiyorsun?
       Az insan, az eşya.


     - Hayatın verdiği acılar, aslında onun acıları değil; bu korkudan dolayı kendi kendimize yaptığımız işkencelerdir.



20 Ocak 2018 Cumartesi

Dizeler * Arthur Rimbaud

     "Basitlik, rezillik, tekdüzelik içinde ölüyor, parça parça oluyorum burada. Aslında hemen bugün çekip gitmeliyim, kol saatimi satıp yaşasın özgürlük diyebilmeliyim. Kaldım işte, yine kaldım." Arthur Rimbaud


Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz umutlu,
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada, -bir kadınla birlikte gibi umutlu.
                                                           ÖZLEM


Tanımak isterseniz ayrıntılarla
Yaklaşın, büyüteçle bakmak gerekiyor.
                                                         SUDAN DOĞMUŞ VENÜS


Bilinç nice iğrenç dehşetlerin tutsağıdır
Erkekler! Bilmezsiniz ki en sevdalı kadın
En orospu ve en hüzünlü olan kadındır,
Acısını çekiyor sizlere sığınmanın!
                                                  İLK KUDAS TÖRENLERİ VII


Sabretmeyi bilirim ben:
İçebileceğim, sessiz,
Ve öleceğim tasasız
Bir akşam vardır bekleyen
Birinde eski kentlerin!

Direnmezse acılarım,
Bir gün altınım olursa
Kuzeye giderim, ya da
Bağ kentlerini boylarım?
- Tatsız düşlerden usandım.
                                        GARİBİN DÜŞÜ





                                 



3 Ocak 2018 Çarşamba

Kelile ve Dimne * Beydeba

     - Rüzgar estiğinde küçük otlara hiç dokunmaz ama koskoca ağaçları yerinden söker.


     - Bilirsin taş sert ve ağırdır ama onu yıpratan ve eriten sudur.


     - Her duası, her dileği yerine gelen bir adam varmış. Bir gün deniz kıyısında otururken, bir şahinin pençesinde bir fare götürdüğünü görmüş. Birden fare şahinin pençesinden kurtularak yere düşmüş.Adam hayvancağıza acımış ve evine götürmek istemiş. Sonra, evde çocuklar fareye eziyet ederler diye korkmuş, dua ederek fareyi güzel bir kız şekline sokmuş. Eve gelince karısına
     -Hanım bu benim öz kızımdır, ona iyi bak, çocuklarından ayırt etme, göreyim seni, demiş.
     Gel zaman git zaman kız büyümüş, gelişmiş. gelinlik çağa gelmiş. Adam bir gün kızı karşısına alarak demiş ki:
     -Kızım, büyüdün, geliştin, evlenecek çağa geldin. Sana artık bir koca bulmalı. Söyle nasıl bir koca istersin?
     Kız:
     -Eğer seçmeyi bana bırakırsanız, kocamın çok güçlü olmasını isterdim, demiş.
     Adam:
     -Anladım kızım, sen güneşle evlenmek istiyorsun.
     Kalkmış güneşin yanına gitmişler, güneşe;
     -Bizim kızı evlendirmeye kalktım. O da dünyada en güçlü yaratıkla evlenmek istedi. Bu dünyada senden daha güçlü ne var? Benim kızıma varır mısın ey güneş? demiş.
     Güneş;
     -Dünyada benden daha güçlü olan buluttur. Bulut isterse benim ışınlarımı dünyaya göndermez. Var ona git.      Adam kalkmış buluta gitmiş, teklifini üstelemiş.
     Bulut;
     -Dünyada benden daha güçlü olan, rüzgardır. Bir kızdı mı beni dört bir yana savurur, dağıtır. Var sen rüzgara git. Adam bu kez rüzgara gitmiş, isteğini anlatmış.
     Rüzgar
     -Benden daha güçlü olan dağdır, ben dağın bir kayasını bile oynatamam. Var sen dağa git. Adam dağa gitmiş, derdini anlatmış.
     Dağ;
     -Benden daha güçlü fare var. O fare ki toprağımı kemirir, kayamı un ufak eder, yuvasını bağrıma yapar. Tek baş edemediğim faredir. Var sen fareye git demiş.
     Adamcağız sonunda fareye gitmiş, teklifini ona da iletmiş. Ama fare demiş ki;
     -Benim evim küçücüktür, senin kızın sığmaz. Ben ancak, küçücük bir dişi fare ile evlenebilirim.
     Her duası kabul olan adam yine dua etmiş, kızı tekrar bir fare yapmış. Küçük dişi fare de erkek fareyle evlenmiş.


     - Ayağında yara olan biri yürürse yarası azar. Gözleri hasta olan biri rüzgara karşı yürürse hastalığı artar. Kendine öç besleyene yakın olursan, ölüme hazırlanırsın. Herkes ağzına göre lokma almalıdır. Aklını kullanmadan düşman sözüne göre hareket eden kimse, kendi kendine düşmandan da beter kötülük eder. İnsanlar eziyetten çekinmeli, edepli olmalı, kuşkulu şeylerden sakınmalı, iyi huylu olmalı ve doğru yoldan ayrılmamalı! Senin yanında çok rahattım bu doğru. Ama canımı tehlikeye atmazsam bunları yeniden elde edebilirim de can bir gitti mi bir daha geri gelmez. Harcanmayan mal, birbirine uyamayan karı koca, anasına babasına karşı gelen evlat, suçsuzu korkutan hükumet, birlik ve düzenden yoksun bir ülke kötüdür. Ben eski güvenimi senin yanında bulamam.