28 Ocak 2014 Salı

Yalnız Gezerin Düşlemleri * Jean Jacques Rousseau

     - Yalnızlığımda onlarla birlikte yaşamakta bulamayacağım bir mutluluk buluyorum; insanlar, toplum yaşamının bütün zevkini yüreğimden kopardılar. Artık bu yaşta o zevki duyamam; iş işten geçti. Bundan böyle iyilik de kötülük de etseler, onlardan gelen her şeye karşı ilgisizim.


     - Avuntuyu umudu ve sessizliği ancak kendimde bulduğum için, ölene dek yalnızım, kendimden başka hiç kimseyle uğraşmayacağım ve uğraşmamayı istiyorum.


     - Ruhum henüz canlı duygularla dolu, beynim de artık, sıkıntılarla üzüntülerin doldurduğu birkaç çiçekle süslü olduğu halde, kendimi masum ve talihsiz bir ömrün sonunda görüyordum. Yalnız ve yalnız bırakılmış olduğum için yaşlılığın soğuk havasını duymaya başladığım gibi sönmeye yüz tutan imgelemim yalnızlık evrenini gönlüme göre tasarlanmış imgelerle şenlendirmez olmuştu. İçimi çekerek kendi kendime, "Bu dünyada ne suç işledim?" diyordum. Yaşamak için doğmuştum, yaşamadan ölüyorum.


     - Duyumsadığım kaba bir yüzegülücülüktü; bu da içtenlikle hiç uyuşamazdı; bu bakımdan yüreğim hiç aldanmaz.


     - Bırakalım talih ve insanlar istediklerini yapsınlar, ses çıkarmaksızın çekmeyi öğrenelim; her şey sonunda dünyanın düzeni içinde eriyip gidecek: benim sıram da er geç gelecektir.


     - Mutsuzluk, kuşkusuz en büyük öğretmendir.


     
- Karmaşık isteklerimin kararsızlığı içinde az umdum ve daha az kazandım; ama, umutla yaşadığım günlerde bile, aradığımı sandıklarımın hepsine kavuşsam da yüreğimin ne olduğunu bilmeksizin susadığı mutluluğu bulamayacağımı duyumsadım.


     - Bu aldanışlardan ve boş umutlardan kurtulunca kendimi artık asıl zevkim ve eğilimim olan ilgisizliğe ve kafa dinçliğine bıraktım. Süslenmekten de vazgeçtim; ne kılıç taşıyacaktım ne saat, ne beyaz çorap, ne de yaldız ve takma saç. Başımda sıradan bir peruk, üzerimde basit ve kaba bir çuha olacaktı; üstelik, veda ettiğim şeylere değer veren tutkularla istekleri yüreğimden koparıp atmıştım.


     - İnsan için özgürlüğün, istediğini yapmaktan çok istemediğini yapmamak olduğuna her zaman inanmışımdır.


     - Mutlu olmak için ne eksiğim vardı sanki? Bilemem. Ama, olmadığımı biliyorum. Bugün de insanların en talihsizi sayılmak için neyim eksik? İnsanların bunu sağlamak için yaptıklarından hiçbiri. İşte bu üzücü durumda bile, kimliğimi ve talihimi en mutlu insanlarınkiyle değişmem ve onların talihini tatmaktansa, kendi düşkünlüğüm içinde kalmayı yeğlerim. Evet, kendi kendime bırakıldım ve kendi özümle besleniyorum; ama tükenmiyor ve bana yetiyor.


     
- Kendimi sevgiye ve beğenilmeye layık, sevildiğimi ve sayıldığımı sanan ben, birdenbire, yeryüzünde eşi görülmemiş bir canavara dönüştürüldüğümü gördüm. 


     - Binbir yere bağlanmaya çalışırken hepsi elimden kaçıp da kendi kendime kalınca, dengemi yeniden buldum. Her yandan sıkıştırılmama karşın o dengeyi koruyorsam, artık hiçbir şeye bağlanmadığımdan, yalnızca kendime dayandığımdandır.


     - İnsanların ortasında yalnızım; bunu gidermenin yolunu ancak kendimde bulabileceğim; oysa bu yaşımda, bu durumumda bulacağım çözüm yolları pek zayıf. Dert büyük, büyük ama öfkelenmeksizin direnme yolunu bulduğumdan beri bana işlemez oldu.


     - Yaşama ve ölüme, hastalığa ve sağlığa, servete ve yoksulluğa, şana ve kara çalmaya aynı ilgisizlikle bakmış olmak, hele benim yaşımda, az iş midir?


     - Ömrümün tek acısı, duygularımın yüreğime bu türlü etkisidir. Kimseye rastlamadığım yerlerde yazgımı düşünüyor, onu duymuyor, çekemez oluyorum. Engelsiz ve değişiklik olmaksızın mutluyum, hoşnutum.


     - Talihin cilveleriyle insanların düzenleri, böyle yaratılmış bir adama pek etki edemez; tutkuların beni sürekli olarak etkilemesi için, her an yenilenmeleri gerekir. Çünkü en kısa bir ara verme, beni kendime getirir.


     
- Ancak her şeyin yerine bir başkası konabilir; zevklerim az ve kısa sürer, ama daha bol olsalar bu denli hoşlanmam; onları anılarla beslerim. Az ama öz olsalar, yani yabancı öğelerle karışmasalar, hiç olmadığım denli mutlu olurdum belki.


     - Yalnızlıktan hoşlanmama nasıl şaşılır? İnsanların yüzünde düşmanlıktan başka bir şey görmüyorum oysa doğa bana hep gülüyor.


     -
Kimseye bağlı olmaya katlanamazdım; işte özgürdüm; özgür olmaktan da daha çok bir şeydim: Çünkü yalnızca kendi sevgilerime bağlı olduğum için istediğimi yapıyordum.


21 Ocak 2014 Salı

Yalnızlar Mektebi - 1. sayı

Issızlaştım
bir
o
kadar
yalnız,
bir
o
kadar
iplerini
yeni
fark
etmiş
bir
kuklanın
şaşkınlığı
ile
bir
fincan
kahvenin
karasında
boğulmak
üzereyim.



     - 'Bu dünyada artık beni hayrete düşürecek hiçbir şey kalmadı' dediğimde, bir istihza gibi seni gönderdi bana. Hala "Aşka ne diye hayret ediyorsun?" demektesin bana... Aşka değil, senin aşk ettiğine hayret etmekteyim... Avni Çakar

Sevmezse çabuk ölürmüş insan
Hem ölmeye merağımız yaşayamamaktan
Yani ölmek istemez kimse
Yaşayamadığı için merak eder sadece
Öpsene beni
Bak birazdan ölebiliriz hiç belli olmaz
Emin Ünlü

     - Üstelik daha otuzlu yaşlarımda bile değildim. İnsan bunca yenilgiyi genç yaşta yaşayınca, kazandığı en ufak galibiyet bile onun için bir kupa değerinde oluyor. Bir kupa, bir madalya istiyor. Yahut en azından bir teşvik istiyor, aferin istiyor. Ama istediğini alamıyor insan.

     - Kıpırdamak istemiyorum. Hatta yok olmak istiyorum. Hayır, hayır yaşamak istiyorum, ama bu işi var olmadan yapabilsem. Hayalet gibi yaşayabilsem insanların arasında, kimselere görünmeden. "Çay koyayım mı oğlum?" - Koyma anne - Düşüncelerim bölünüyor, bedenim dağılıyor, olduğum yerde yavaş yavaş çürüyorum. "Biraz uzansan oğlum." - İyiyim böyle anne. - İyi değilim ben anne, hiç, iyi değilim ben. Anlatmadan anlayabilsen keşke. Kafam çok karışık anne, nasıl susturacağım bu sesleri? Anne hayaletleri kimse aldatamaz değil mi? Hem delirmezler de onlar... Soyut bir şey olmak istiyorum anne ben. Şeffaf bir varlık. Bana bakınca duvarı görebilsin herkes mesela. Varken yokmuşum gibi... Ali Lidar
 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü * Ahmet Hamdi Tanpınar



     - Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul zurna, sokaklara fırladık. Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir işinize yarar!" diye hediye mi ederiz? Yoksa masallarda, duvar diplerinde birdenbire parlayan fakat yanına yaklaşıp avuçlayınca gene birden bire kömür veya toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer? Bir türlü anlayamadım.


     - Bazen düşünürüm, ne kadar garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?


     - Kalbim işlemiyor artık. Beyinde arıza var.


     
- O büyük bir ruh ve idealistti. Hayatta "hep"i elde etmek için "hiç"in kısır çölünde yaşamayı tercih etmişti.


     - Ne ondan kurtulabiliyorum, ne de tamamiyle onun emrinde olabiliyorum.


     - Şimdi kendimi ortada hissediyorum. Mektep, gençlik için daima ehemmiyetlidir. Her şeyden sarfınazar o yaşlarda ömrün en azaplı meselesi olan "Ne olacağım?" sualini geciktirir.


     - Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daime öbür hadiselerdir.


     - Artık talihe karşı hiçbir mücadelede bulunmak hevesi kalmamıştı. Herkes hayatının bir devrinde şu veya bu şekilde talihinin şuuruna erer.


     -
 İnsanların saadet anlayışı da gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle, hayata hükmeder. Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz.





     - Ah kelimeler, isimler ve onlara inanmanın saadeti...


     
- Hulasa onda kaybolmalıydınız ve yine ondan doğmalıydınız. O zaman her şey hallolurdu. Masallarda dikkat etmediniz mi? Hep kaybolurlar... Kaybolmak, yani ölmek, sonra tekrar dirilmek... Bir kompleksten kurtulmak için bundan daha emin çare yoktur. Fakat yapamadınız... Yapamadınız. Bu fırsatı kaçırdınız!


     - Hayır, burada her şey biraz afyon biraz uyku ilacıydı.


     - Sanki çok tüylü, yumuşak bir yığın kol ve kanatlı, insanı adeta bitmez tükenmez gıdıklamalar, kısık gülüşler ve haz baygınlıkları içinde sömürüp tüketen bir hayvanın eline düşmüşüm gibi bu manasız aleme gömüldüm. Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamaya başladım.


     - Artık Emine bir daha ölemezdi, hatta hastalanamazdı da. Orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacaktı. Hayatımda birçok şeyler daha beni korkutabilir, başıma türlü felaketler gelebilirdi. Fakat en müthişi, onu kaybetmek ihtimali ve bunun korkusu artık yoktu. Her an onun hastalığının arasından etrafa bakmayacak, o azapla yaşamayacaktım.


     -
Kararlar, yeminler, ahitler, karanlıkta dökülen gözyaşları birbirini kovalıyordu. Fakat ne faydası vardı? Ne yaşadığım hayatı beğeniyor, ne yenisine gidebilecek kudreti kendimde buluyordum. Her şeyden düpedüz kopmuştum.


     - İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.


     - Kordonsuz saat, yularsız hayvan, nikahsız kadın gibidir. Saatini seven evvela bir kordonla kendisine bağlar.


     
- Oda sıcak, fakat siz yine örtünün, kollarınızı, boynunuzu, göğsünüzü örtün. Yatakta örtüler altında şekliniz kaybolsun. Vücudunuzu gizleyin ki bu köpek sadakati bende devam etsin.


     - Hayatı güçleştiren şeylerden hoşlanacak yaşta değilim.


     - İnsan talihi bu idi. Hiç kimse yıldız olarak kalamıyordu. Muhakkak hayalimizdeki yerinden inecek, herkese benzeyecekti.


     -
O benim hayatımın bir tarafıydı. Gizli, her an tepmesi beklenen bir hastalık gibi bende yaşıyordu.


     -
Sevgi dediği şey hakikatte musallat bir fikirdi. O ancak elde etmekten hoşlanan bir insandı. Bir de kaybedeceğini anladığı zaman sevebilirdi.


     - Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...


     - Bu masada biri de, bini de kazanan hep aynı şeylerin üzerinde ve sonuna kadar kaybetmek üzere oynar! Kazanç belki tesadüf olabilir, fakat kaybettiğimiz şey tam ve katidir. Oyuna girdiğiniz anda onu kaybettiniz demektir.


     - Sizi çok seviyorum ve aynı zamanda size düşmanım. Bana kendimi çok hatırlatıyorsunuz.


     - O kendisi olmak için beni unutmaya belki muhtaç! Fakat ben ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum. Bu, belki de onun hiç anlamayacağı bir şey. O benim kaderimi bitmiş biliyor ve bunda haklı! Fakat ben onun kaderi üstüne acz içinde titriyorum.

11 Ocak 2014 Cumartesi

Canım Aliye, Ruhum Filiz * Sabahattin Ali

     Sabahattin Ali kitaptaki; eşi Aliye'ye ve kızı Filiz'e olan mektuplarını 1935 yılından sonra yazmıştır. Hapishanede iken 1933 - 1934 yıllarında da duygusal bağlarla tutulduğu Ayşe Sıtkı'ya olan mektupları da İki Gözüm Ayşe isimli kitabında toplanmıştı, yazımı incelemek için tık tık.

     Gördüğüm kadarıyla; Sabahattin Ali'nin mektup üslubu birbirine benzer. Bir yıl belki de daha kısa bir süreyle yeniden aşık olması, Ayşe'ye söylediği cümlelerin değiştirilmiş haliyle Aliye'ye yazmasına neden olmuş sanıyorum. Bir de gözümden kaçmayan detay; evlenmeden önce bir sürü güzel söz söylemiş olması (ki bunları aşağıda alıntı olarak yazdım) fakat evlendikten sonra hiç bu tarz sözler söylememesi. (aşağıda evlilik sürecine dair alıntıladığım kısım yok)

     O değil de ben neden ölmüş gitmiş, hem de bu kadar çok sevdiğim bir yazarın özel hayatını deşip, dedektiflik yapıyorum? Evlilik; Sabahattin Ali'nin de mi aşkını öldürmüş? Kafamda deli sorular! Aşklar hep yalan? Neyse bu kadar geyik yeter; Sabahattin Ali' yi severim, fazla severim. İyi okumalar.


     - Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm.


     -
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.


     - Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir bence... Bilmem sen ne dersin...


     - Sana neler yazayım ki sen neşe içinde yüzesin. Ben neşeyi senden öğreneceğim. Hayat ve felaketler beni o kadar gülmekten ve neşeden uzaklaştırdı ki kendimi, senin getirdiğin bu saadet dünyası içinde bile şaşkınlıktan kurtaramıyorum. O kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor.


     - Şimdi ömrümün tek bir gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim. Senden ayrı, senden uzak bulunurken benden nasıl neşeli şeyler istiyorsun?


     - İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orada bırakıyormuş gibi üzülür.


     - Benim ay ışığını ne kadar sevdiğimi bilemezsin. Mehtaplı gecelerde yalnız başıma gezmek kadar hoşuma giden şey yoktur. Yalnız, bilmem dikkat ettin mi, mehtap insana daima bir arkadaş aratır. Mehtap altında ağır ağır giderken yanımda benim gibi hiç sesini çıkarmadan, hiç konuşmadan yürüyecek ve bu gümüş ışıkları yavaş yavaş içecek bir arkadaş ararım.


     - Pek az misafirliğe gitmek ve pek az misafir çağırmak istiyorum. Bir sürü fesat ve dedikoducu insanlarla ahbaplık edip ne olacak sanki? Biz birbirimize yeteriz. Değil mi?...


     - Şimdi kapıyı açıp girdiğim zaman beni soğuk bir sessizliğin karşıladığı küçük evde senin güler yüzün tarafından karşılanmak bana saadetlerin en büyüğü gibi geliyor. Biliyor musun, ilk mektuplarımda "Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi aşık olurum." demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi aşığım. Senden ayrı geçen bu günleri cehennemde imişim gibi geçiriyorum.


   

8 Ocak 2014 Çarşamba

Veba * Albert Camus


     - Beni ilgilendiren tek şey, dedim, iç huzuru bulmak.


     
- Ancak Tanrı tutku sever. Bu uzak ilişkiler onun ateşli şefkatine yetmez. Sizi daha uzun süre görmek ister, onun sizi sevme tarzı böyledir ve gerçeği söylemek gerekirse, onun tek sevme biçimi budur.


     - Sabahın dördünde genellikle hiçbir şey yapılmaz ve uyunur; gece bir ihanet gecesi olmuş olsa bile. Evet, o saatte uyunur ve bu huzur vericidir, çünkü endişeli bir yüreğin en büyük arzusu, sevdiği kişiye sonsuza dek sahip olmak ya da ayrılık zamanı gelip çattığında, bu varlığın ancak buluşma günü gelince son bulacak düşsüz bir uykuya dalmasını sağlayabilmektir.


     - Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez. Oysa nedenini bilmeden ben de bundan vazgeçtim.