6 Aralık 2020 Pazar

Güneşi Uyandıralım * José Mauro de Vasconcelos

      Merhaba, bu postumda Şeker Portakalı'nın ikinci kitabı olan Güneşi Uyandıralım'dan bahsedeceğim.

      Şeker Portakalı ile ilgili yazmış olduğum post için; tık tık.




     
     Güneşi Uyandıralım'da Zeze'ye kalbindeki arkadaşı Kurbağa; Adam eşlik ediyor. 


     Gelelim kitaptaki alıntılara;


     - “Dinle Zezé, bunun için buradayım. Sana yardım etmeye geldim. Hayatta her şeye karşı kendini savunmana yardım etmeye. Artık hem çok yalnız bir çocuk oldu­ğun… hem de piyano çalmak zorunda kaldığın için acı çekmeyeceksin.”
     Adam, piyano çaldığımı nereden keşfetmişti. Ve bunun hayatımın en büyük işkencelerinden biri olduğunu nasıl anlamıştı?
     “Her şeyi biliyorum, Zezé. Bunun için geldim. Yüre­ğinde yaşayacak ve seni koruyacağım. Bana inanmıyor musun?”
     “Evet, inanıyorum. Hayatımda bir kere benimle yeryüzünün en güzel şarkılarını söyleyen bir kuşum oldu yü­reğimde.”
     “Şimdi nerede?”
     “Uçtu. Gitti.”
     “Bu da beni saklayacak boş bir yerin olduğu anlamına geliyor.”


     -Adam!
     -Evet.
     -Gelip benimle oturmaya başladığından beri, hayatı daha iyi buluyorum.
     -Güzel, değil mi?
     -Hem de nasıl! Ama çoğu kez düşünüyorum.
     -Ne düşünüyorsun?
     -Ölmeyeceksin değil mi?
     -Hayır. Ölmeyeceğim. Hiç ölmeyeceğim.
     -Bir gün gidecek misin?
     -Bak, bu olabilir. Ama ancak bana gerek duymadığını anlarsam.


     - "Hadi, hadi. Sil gözlerini. Sümkür. Kötü bir gün geçirdin. Çok mutsuz olman için her şey buna katkıda bulundu. Ama geçecek. Yarın yeni bir gün olacak."


     - Bir konuğun geldiğini bilmek ortadan kaybolmama yetiyordu. Dışarıdaysam, fark edilmeden odamın penceresinden içeri girmenin yolunu buluyordum. Sevimli bulmadığım herhangi birine el uzatmaktan, gülücük atmaktan ya da tatlı bir söz söylemekten nefret ediyordum.


     - "Ölmeyeceksin, değil mi Maurice?"
     Şen bir kahkaha attı:
     "Ölümü uzun süre bekletmek niyetindeyim. Sağlığım çok iyi."
     Neredeyse ağladığımı görünce, yüzü değişti.
     "Bu da ne oluyor şimdi? Okuldaki o öğretmen peder ne diyordu sana?"
     "Şüş."
     "Peki, Şüş, bu da nesi?"
     "İnsanları sevmekten pek hoşlanmıyorum da. Sevdim mi de, ölmelerinden korkuyorum."


     - "Bu kafadan pek çok şey çıkacak. Şimdilik düş kur ve mutlu ol yavrum.


     -"Görüyorsun ya, Maurice; seni kucaklamak için kollarımı bile açamıyorum."
     "Önemi yok. Peki ama sana ne yaptılar, Küçüğüm?"
     "Kalpsiz büyüklerin yaptıkları şeylerden. Ben ufacık bir saçmalık ediyorum ve bir yığın ceza alıyorum."
     "Cesaret. Bu da geçecek. İlk gece hep çok ağırdır. Sonra yavaş yavaş alışacaksın."
     "Çok çalıştın mı?"
     "Şöyle böyle."
     "Biliyor musun, biraz daha sürerse düşüp bayılacağım."
     "Sonuçlara katlan. İnsan, kendi neden olduğu şeyden ötürü hiç yakınmamalı. Cesaret!"


     -"Gel Şüş, şimdiden düş görüyorsun. Ayakta düş görüyordun."
     "Biliyor musun Fayolle..."
     "Neyi, yavrum?"
     "Başka bir hayatta düğme olarak doğmak istiyorum. Ne düğmesi olursa. Külot düğmesi bile. İnsan olmaktan ve bir zavallı gibi acı çekmekten iyidir."


     -Adam upuzun bir inilti koyverdi ve homurdandı:
     "Neyse ki o an gitgide yakınlaştı!"
     "Hangi an?"
     "Gideceğim, kendi hayatımı yaşayacağım an. Çünkü sen artık hiçbir şeyden korkmuyorsun."
     Yürekten güldüm:
     "Müthişsin. Gelip hiç korkmamayı öğrettin bana, şimdi de yaprak gibi titriyorsun!"


     -"Senin bilmediğin bir yere gitmek zorundayım. Beni hiçbir zaman bulamayacağın bir yere. Biliyor musun Zeze, çok düşündüm. Bonfim gölünü bile düşündüm. Ama orası gezintiye çıkanlarla ve piknik yapanlarla dolu. Çocukların beni görmelerinden ve kötülük etmelerinden korkuyorum. Bana taş atmalarından ya da sopalarla dövmelerinden korkuyorum."
     "Neden 'bunu yapsınlar? Ben seni hiç hırpalamadım ki."
     "Sen, sensin. Yüreğin iyi olmasaydı beni sana yollamazlardı. Şimdi gidiyorum. İstersen gözlerini kapat, anlarım."


     -Yeniden bir çocuğum. Düş gören bir çocuk. Yalnız bir çocuk. Niçin büyümeli? İstemiyorum. Hiçbir zaman istemedim. Ama zaman durdu, ben devam ettim. Aslında, kimse insanların acıya katlanma gücünü bilemez. Tek bilen kendi yüreğimizdir. Ve neye yarar?


     - Neye yarar, Adam? Beni işitiyor musun? Konuş, Adam. Öğret bana yeniden güneşi uyandırmayı. Devam etmek, ilerlemek, gelip geçmek zorunluluğunu kabul etmeyi. İlerlemek ve güneşi uyandırmak, güç değil mi Adam?
     Yalvarırım, bunu senden son kez istiyorum, yanıt ver; büyük insanlar güneşi nasıl uyandırabilirler Yalnızca bu kez.


     - Önemi yok, kendim için şarkı söylemeyi sürdüreceğim, çünkü, ne mutlu bana ki hâlâ pişmanlık sözcüğünün ne anlama geldiğini biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder