30 Temmuz 2017 Pazar

Godot'yu Beklerken * Samuel Beckett

     


     Godot'yu Beklerken, ilk olarak Fransızca ve daha sonra İngilizce olarak iki farklı dilde yazılmıştır. Bu postta yazılan; Kabalcı Yayınları'ndan çıkan; Tuncay Birkan'ın çevirisi; İngilizce yazılmış olan kitabın çevirisidir. Daha önce Ferit Edgü tarafından çevirilen Fransızca olarak yazılan kitabın çevirisiydi.

     Neydi bu Godot, kimdi bu yokluğuyla toplumun, tarihin, zamanın ve mekanın kıyısındaki o iki avareyi, hiçliğin eşiğinde oyalayan, neyi temsil ediyordu?
     Herkes bir yanıt buluyordu;
     Negatif Teologun yorumu: Godot Tanrı'dır (God ex absentra ).
     Hümanistin yorumu: Umuttur, Sevgidir.
     Varoluşçunun yorumu: Gelecektir ya da ölümdür.
     İyimser Toplumcunun yorumu: Daha-iyi-bir-toplum-düzenidir.
     Filologun yorumu: Bir Balzac kişisidir.
     Politikacının yorumu: De Gaulle'dür.
     Egzantirik yaşam öykücünün yorumu: Joyce'dur.
     Robbe-Grillet'nin yorumu: Oyunda Vladimir ile Estragon'un bekledikleri ve gelmeyen kişidir.


     Godot'yu Beklerken tiyatro oyunu olarak; Fransa'da Roger Blin'den sonra ülkemizde ilk kez; 1954'te Muhsin Ertuğrul tarafından oynanmıştır.


     Estragon: Yapacak hiçbir şey yok.
     Vladimir: Bu düşünceye inanmaya başlıyorum. Bütün hayatım boyunca bunu kendimden uzak tutmaya çalıştım; Vladimir diyordum kendi kendime, aklını başına topla; henüz her şeyi denemedin. Sonra da mücadeleyi kaldığı yerden sürdürdüm.


     Vladimir: Zaten bir sen acı çekersin. Beni umursayan kim? Bendeki tasa sende olsaydı görürdüm ben seni.
     Estragon: Ne olursa olsun önünü iliklemen lazım.
     Vladimir: Doğru. Hayatta küçük şeyleri boş vermemeli insan.
     Estragon: Ne umuyorsun ki, hep son ana kadar beklersin.
     Vladimir: Son an…ertelenen umut bilmem neyi hasta eder, kim demişti bunu?
     Bazen sonum geliyor sanıyorum. İşte o zaman bir hoş oluyorum. Nasıl desem? Rahatlıyorum aynı anda da...korkuyorum, KOR-KU-YO-RUM. Gülünç.Yapacak hiç bir şey yok.


     Vladimir: Havuç nasıl?
     Estragon: Havuç işte.
     Vladimir:  Çok iyi, çok iyi. Neydi öğrenmek istediğin?
     Estragon: Unuttum. Canımı sıkan da bu. Bu havucu hiç unutmayacağım. Hah tamam. Şimdi hatırladım.
     Vladimir: Eee?
     Estragon: Bağlı değil miyiz?
     Vladimir: Söylediklerinin bir kelimesini bile duymuyorum.
     Estragon: Bağlı olup olmadığımızı soruyorum.
     Vladimir: Bağlı mı?
     Estragon: Bağlı.
     Vladimir: Nasıl bağlı, yani?
     Estragon: Ayaklarımızdan.
     Vladimir: Ama kime? Kimin tarafından?
     Estragon: Şu senin adama.
     Vladimir: Godot'ya mı? Godot'ya bağlı ha! Ne düşünce! Ne alakası var? Şimdilik.
     Estragon: Adı Godot muydu?
     Vladimir: Sanırım öyle.
     Estragon: Şuna bak! Tuhaf, yedikçe tatsızlaşıyor.
     Vladimir: Bende tam tersi oluyor.
     Estragon: Yani?
     Vladimir: Zamanla pisliğe alışırım.
     Estragon: Tersi bu mu yani?
     Vladimir: Huy sorunu.
     Estragon: Karakter.
     Vladimir: Ne yapsan boş.
     Estragon: Çabalamak faydasız.
     Vladimir: İnsan neyse odur.
     Estragon: Kıvranıp durmak faydasız.
     Vladimir: Temel olan değişmez.


     Estragon: Mutsuzum.
     Vladimir: Sahi mi? Ne zamandan beri?
     Estragon: Unutmuşum.
     Vladimir: Bellek ne oyunlar oynuyor bak insana!


     Vladimir: Mutsuz musun? Duyuyor musun beni?
     Çocuk: Evet Efendim.
     Vladimir: Eee?
     Çocuk: Bilmiyorum Efendim.
     Vladimir: Demek mutsuz olup olmadığını bilmiyorsun?
     Çocuk: Hayır Efendim.
     Vladimir: Desene senin halin de benimki kadar kötü.


     Estragon: Bir dakika! Bazen kendi başımıza, yalnız kalsak bizim için daha iyi olmaz mıydı diye düşünüyorum. Aynı yolun yolcusu değiliz.
     Vladimir: Belli olmaz.
     Estragon: Yo, hiçbir şey belli değil ki.
     Vladimir: Bu daha iyi olur dersen, hala ayrılabiliriz.
     Estragon: Artık değmez.
     Vladimir: Evet, artık değmez.


     Estragon: Dokunma bana!
     Vladimir: Gitmemi mi istiyorsun? Gogo! Dövdüler mi seni? Gogo! Geceyi nerede geçirdin?
     Estragon: Dokunma bana! Soru sorma! Konuşma! Yanımdan ayrılma!
     Vladimir: Seni hiç bıraktım mı ki?
     Estragon: Gitmeme izin verdin.


     Vladimir: Bir buseydin, içten içe mutlu olurdun.
     Estragon: Neye mutlu olacakmışım?
     Vladimir: Yine benimle birlikte olduğuna.
     Estragon: Öyle mi dersin?
     Vladimir: Doğru olmasa da öyle söyle.
     Estragon: Ne söyleyecektim?
     Vladimir: "Mutluyum" de.
     Estragon: Mutluyum.
     Vladimir: Ben de.
     Estragon: Ben de.
     Vladimir: Mutluyuz.
     Estragon: Mutluyuz. Eee, şimdi ne yapıyoruz mademki mutluyuz?
     Vladimir: Godot'yu bekliyoruz. Dünden beri çok şey değişti.



     Vladimir: Hiçbir olayı, hiçbir ortamı hatırlamıyor musun?
     Estragon: Eziyet etme bana, Didi.
     Vladimir: Güneş, Ay. Hatırlamıyor musun?
     Estragon: Her zaman ki gibi yerindeydiler herhalde.
     Vladimir: Olağandışı hiçbir şey çarpmadı mı gözüne?
     Estragon: Maalesef!
     Vladimir: Çizmelerin nerede?
     Estragon: Attım galiba.
     Vladimir: Ne zaman?
     Estragon: Bilmiyorum.
     Vladimir: Neden?
     Estragon: Neden bilmediğimi bilmiyorum!
     Vladimir: Yo, neden attığını soruyorum.
     Estragon: Çünkü ayağımı vuruyordu!
     Vladimir: İşte ordalar! Dün bıraktığın yerde!


     Estragon: 
Bunlar benim değil.
     Vladimir: Senin değil mi?
     Estragon: Benimkiler siyahtı. Bunlar kahverengi.
     Vladimir: Seninkilerin siyah olduğundan emin misin?
     Estragon: Yani gri gibiydiler.
     Vladimir: Bunlar da kahverengi ha. Göster bakayım.
     Estragon: Yani yeşilimtrak.
     Vladimir: Göster. Aa bu kadarı da...
     Estragon: Anlıyorsun ya, bütün bunlar lanet...
     Vladimir: A, anlıyorum. Evet, neler olduğunu anlıyorum.
     Estragon: Bütün bunlar lanet...
     Vladimir: Hep böyle olur. Biri gelip seninkini alır, sana da bunu bırakır.
     Estragon: Niye?
     Vladimir: Onunkiler ayağını sıkınca seninkileri almıştır.
     Estragon: Ama benimkiler de sıkıydı.
     Vladimir: Senin için. Onun için değil.


       Vladimir: Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım! Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptığımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz. Çok geç olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç, güruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin? Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru. Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için de mutluyuz. Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot'nun gelmesini bekliyoruz.


     Vladimir: Bütün bildiğim, bu koşullar altında, saatlerin uzun olduğu ve bizi- nasıl söylesem- alışkanlık haline gelene kadar, akla uygun görünen hareketlerle, kendileriyle oyalanmaya zorladıkları. Bunun aklımızın batağa saplanmasını engellemek için olduğunu söyleyebilirsin şüphesiz. Ama o zaten korkunç derinlikleri hiç bitmeyen gece içinde uzun süredir dolanmıyor mu? Arada bir merak ettiğim bu. Düşünmemi izleyebiliyor musun?
     Estragon: Hepimiz deli doğuyoruz. Bazıları böyle kalıyor.


     Pozzo: Kahrolası zamanınızla bana yaptığınız eziyet yetmedi mi? İğrenç bir şey bu! Ne zamanmış! Ne zaman! Bir gün yetmiyor mu bu size, bir gün dilsiz oldu, bir gün ben kör oldum, bir gün sağır olacağız, bir gün doğduk, bir gün öleceğiz, aynı gün, aynı an, yetmiyor mu bu size?


     Vladimir: Başkaları acı çekerken ben uyuyor muydum? Şu an uyuyor muyum? Yarın uyandığımda, ya da uyandığımı sandığımda bugün hakkında ne diyeceğim? Dostum Estragon'la, burada gece çökene değin Godot'yu beklediğimi mi? Pozzo'nun hamalıyla beraber gelip gittiğini mi, bizimle konuştuğunu mu? Muhtemelen. Ama bütün bunların içinde sahici olan ne olacak? Hiçbir şeyden haberi olmayacak. Bana yediği tekmeleri anlatacak, ben de ona bir havuç vereceğim. Mezarın üstünde, zor bir doğum. Mezar-kazıcı oyalanarak, çukurun dibine aletlerini yerleştirir. Yaşlanacak zamanımız var. Hava çığlıklarımızla dolu. Ama alışkanlık büyük bir uyuşturucu. Bana da biri bakıyor, benim hakkımda da biri, uyuyor, hiçbir şeyden haberi yok, bırakın uyusun diyor. Devam edemeyeceğim! Ne demiştim?


     Estragon: Ben böyle devam edemeyeceğim.
     Vladimir: Demek böyle düşünüyorsun.
     Estragon: Ayrılalım mı? Bizim için daha iyi olabilir.
     Vladimir: Yarın kendimizi asacağız. Tabi Godot gelmezse.
     Estragon: Peki ya gelirse?
     Vladimir: Kurtuluruz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder