3 Şubat 2018 Cumartesi

Yalnızlık Sahip Olduğum Tek Şey * Franz Kafka


     - Özgürüm ve işte tam da bu yüzden kayıplardayım.


     - Bence sadece bizi bıçaklayan veya yaralayan türden kitapları okumalıyız. Eğer okuduğumuz kitap kafamıza şöyle sağlam bir darbe indirip bizi kendimize getirmiyorsa, onu okumanın ne anlamı var;? Böyle bir kitap bizi daha mutlu etmeye mi yarar? Emin olun, eğer kitap diye bir şey olmasaydı, gerçek mutluluk işte o zaman mümkün olurdu. Okuduğumuz zaman bizi mutlu eden kitaplar yazmak isteseydik bunlar kendimizin de yazabileceği türden kitaplardır. Ancak, bizim ihtiyacımız olan kitaplar; okuyunca bizleri bir felakete uğramış gibi sarsan, derin bir hüzne boğan, kendimizden daha çok sevdiğimiz bir kişinin zamansız ölümü gibi kahreden ve herkesten uzak, karanlık ormanlara sürülmüş gibi hissettiren kitaplardır. Bir kitap, insanın içindeki donmuş denizlere vurulan bir balta gibi olmalıdır. Ben buna inanıyorum.


     - Ben bir kafesim; kuşunu arayan.


     - Kitaplar birer uyuşturucudur.


     - Anlatamam. İçimde neler olup bittiğini hiç kimseye anlatamam. Kendime bile anlatamıyorum.


     - Evrende sonsuz miktarda umut var; ama bizim için yok.


     - Zincirlere vurulmuşum. Zincirlerime dokunmayın.


     - Aşk öyle bir şey ki, sanki sen bir bıçaksın ve ben de seni alıp kendime saplıyorum.


     - Akranlarım son zamanlarda alkol ve uyuşturucuda teselli aramaya başladılar. Bu maddeler onları daha sosyal yapıyormuş sözde. Ancak, ben yalnızlığımı yenmek için bunları kullanmaya kendimi zorlayamam. Aslına bakarsanız, yalnızlık sahip olduğum tek şey ve onu aldatamam. Aldıkları alkol ve ilaçların etkisi geçince, sevgili akranlarımın da sahip olacağı tek şey genellikle yalnızlıktır.


     - Aşk, çelişkiler tiyatrosudur.


     - Sen kalbimin hem dinginliği hem de kargaşasısın.


     - Öldür beni; öldürmezsen katil olursun.


     - Kolay anlaşılan bir insan olmayı asla arzu etmiyorum. İnsanların zihninde tamamen akışkan, değişken ve algılanamayan bir şey olarak yer etmek istiyorum. Normal bir insan gibi algılanmaktansa, şeffaf ve aynı zamanda sürekli renk değiştiren bir yaratık olmayı tercih ederim.


     - Tüm günahların kendisinden türediği iki büyük günah vardır: sabırsızlık ve tembellik.


     - Tüm hayatımı onu sonlandırma arzusuna direnerek geçirdim.


     - Hakkında en küçük fikirleri dahi olmayan şeylerden bahsediyorlar. Kendilerinden bu kadar emin olmamalarının tek sebebi aptallıklarıdır.


     - İnsanlar kendilerini her tür sıfatla nitelendiriyorlar. Ben ise kendimi ancak "mide bulandırıcı derecede sefil ve çaresiz" olarak tanımlayabilirim.


     - İnsanların tüm kusurları; sabırsızlıklarından, yaptıkları bir işte izledikleri yöntemi daha vakti gelmeden önce terk etmelerinden ve üzerinde tartıştıkları sözde bir meseleyi sözde bir çözüme kavuşturmalarından ileri gelir.


     - Tarihin akışını seyredip onun üzerine düşündükçe şunu anlayacağımızı bilmiyorlardı: Değişim önce ruhta başlar, sonra hayatlarımıza yansır.


     - Yalnız olmanın asla azalmayan bir etkisi var üzerimde. Yalnız olunca içim erir adet ve benliğimin derinliklerinde her ne varsa ortaya çıkmaya hazır bir hale gelir. Bilerek ve isteyerek yalnız kaldığım zamanlarda ise, içim hafiften toparlanmaya başlar ve ben artık hiçbir şeye ihtiyaç duymam.


     - İnsanlara kral olmak ile kralın elçisi olmak arasında seçim yapma şansı tanındı. Onlar ise, tıpkı çocukların yapacağı gibi, elçi olmayı seçtiler. Bu yüzden dünyanın etrafı, ortalıkta herhangi bir kral olmadığı için, birbirlerine anlamsız mesajlar taşıyan ve durmadan bağırıp çağıran insanlarla dolu. Onlar da bu sefil hayatlarına bir son vermek istiyorlar elbet; ama ettikleri sözde hizmet yemininden dolayı bunu yapmaya cesaret edemiyorlar.


     - Çok uzun bir aradan sonra, bu sabah gene kalbime bir bıçak saplanmış gibi coşkulu hissediyorum.


     - Benimki mutsuzluk değil. Ama mutluluk da değil. Umursamazlık, zayıflık, yorgunluk ya da bitkinlik de değil. Peki ya ne?


     - Edebiyatla alakası olmayan her şeyden nefret ediyorum.Edebiyat hakkında bile olsa, sohbet etmek beni sıkıyor. İnsanlarla buluşmak beni sıkıyor. Akrabalarımın dertleri ve mutlulukları ise, beni adeta çileden çıkartıyor.


     - Mesleğim benim için dayanılmaz bir uğraş. Çünkü tek arzum ve tek tutkum olan edebiyatla birbirlerine tamamen zıtlar. Ben edebiyattan başka bir şey olmadığım, olamadığım, olamayacağım ve olmak da istemediğim için, mesleğim asla bana sahip olamayacak. Evet, beni parçalayıp darmadağın etme ihtimali var, ama bu kesinlikle çok düşük bir ihtimal.


     - İnsanın ruhuna bir kılıç saplandığında, yapması gereken şey; sakin bir şekilde durup bunu izlemek, kan kaybetmemek ve bir taşın soğukluğunu kabullenircesine o kılıcın da soğukluğunu kabullenmektir. Nitekim, o darbeden sonra artık o kişiye kılıç işlemeyecektir.


     - Sevdiğim birinin evinin önünden geçer gibi geçtim genelevin önünden.


     - İnsanlarla konuşmakta çekindiğim sıkıntılar (diğer insanlar buna pek inanmıyor tabii), düşüncelerimin veya bilincimin içindeki şeylerin tamamen bulanık ve bulutlu olmasından kaynaklanıyor. Sadece beni ilgilendirdiği müddetçe, bu durum beni hiç de rahatsız etmiyor aslında. Hatta bazen tatmin olmuş bile hissediyorum. Ancak insanlarla sohbet etmek; belli bir keskinlik, netlik ve devamlı bir tutarlılık ister. Yani, bende olmayan özellikler. Hiç kimse benimle birlikte sis bulutları altında uzanmak istemeyecektir. Eğer olur da biri bunu yapmak isterse, ben kafamdaki sisleri çıkarıp atamam. Çünkü iki insan bir araya geldiğinde, o sis kendini dağıtır ve geriye hiçbir şey kalmaz.


     - Ben kendi içime kapanık, sessiz, çekingen ve huzursuz biriyim.


     - Her şey bitti gibi göründüğü anda, yeni zorluklar ortaya çıkmaya başlar. İşte bu da hala hayatta olduğun anlamına gelir. Eğer yeni zorluklar ortaya çıkmıyorsa, o zaman her şey bitmiş demektir. İlk ve son defa.


     - Söylediği şarkıların şöyle ya da böyle sağır kulaklara ulaşacağını düşünüyordu. Heves veya alkış konusunda herhangi bir eksiklik yoktu. Ama düşündüğü gibi gerçek ve saf bir anlayışa ulaşacağı fikrinden çok uzun bir süre önce vazgeçmişti.


     - Huzur mu istiyorsun?
       Az insan, az eşya.


     - Hayatın verdiği acılar, aslında onun acıları değil; bu korkudan dolayı kendi kendimize yaptığımız işkencelerdir.



1 yorum: