13 Ağustos 2014 Çarşamba

Alacakaranlık * Sadık Hidayet

     - Bu sakin, huzur verici, kalabalık ve büyüleyici manzara, sıcak gökyüzü ve boğucu hava altında Susen için tekdüze ve kasvet vericiydi. Atalarının ruhu, ona miras kalan ruh, bütün bu yapmacık şeylerin önünde isyan etti. Bütün bu insanlar, koşuşturmaları, eğlenceleri, çalışmaları Susen'de nefret hissi uyandırdı ve hassas yüreğini sıkıştırdı. Kaçmak, çöllere vurmak, bir arınanda gizlenmek geliyordu içinden.


     - Takındığı alımlı hali onu daha çok bir robota veya taşbebeğe benzetmişti. Düşlerde görülebilen, cinli perili masallarda tasavvur edilen insanlar şeklinde görünüyordu. Ya da mahir bir ressamın düşüncesiyle yarattığı ve tuvalinde canlanıp çıkan biri gibiydi. Gençti yüzü. İçine kapanık olduğu için ne neşeli görünüyordu ne üzgün. Bakışları isteksiz, amaçsız ve donuk, hareketleri şeytani nefsin veya tanrısal bir gücün ruh verdiği güzel bir bebek gibiydi. Dış görünüşünden iç dünyasını, donuk, hareketleri şeytani nefsin veya tanrısal bir gücün ruh verdiği güzel bir bebek gibiydi. Dış görünüşünden iç dünyasını, huyunu ve duygularını anlamak mümkün değildi. Yatağa uzanmış haliyle uzaktan zarif ve kırılgan bir heykel gibi görünüyordu. Kirlenir ya da salar düşüncesiyle insan dokunmaya kıyamazdı.


     - Ama düşüncedeki bu gelişme ve insanın gözünün açılması mutsuz etmiş onu. Bunca gelişmeye rağmen insan eskisinden çok mutsuz, çok acı çekiyor. Bu felsefi derde, Hayyam'ın üç bin yıl önce anladığı ve 'Bir bilseler neler çekiyoruz felekten; Gelmeyenler gelmez, gelmez asla!'' dediği bu derde bir çare bulmak lazım.


     - "Kadınların peşinden mi gidiyorsun? Unutma kırbacı; Zerdüşt böyle dediydi." F. Nietzsche


     - Onlar mutlu; özgür; peki biz neyiz? Düşünceleri karışık, birbiriyle vıcık vıcık bir avuç avare gölge!

   
     -Düşünüyorum da, bu kadar sevgi dolu, iyi huylu biri olmana rağmen nasıl oluyor da hiçbir şeye inanmıyorsun?

     - Bak, başa döndük yine işte. Bu konulara girmek istemiyorum. İnsanların iyi ve kötü olmalarının dinle, inançla yok bir ilgisi. Bütün karışıklıklar din adamlarının başının altından çıkmış. Hep din savaşları. Haçlı Savaşları da keşişlerin başının altından çıkmış.


     - "Yeryüzünde hiçbir şey kalıcı değil. Yaşam, iki tahtanın birbirine sürtünmesiyle oluşan, bir an parlayıp tekrar sönen kıvılcıma benzer. Ama biz nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilmeyiz." Buda


     - 
Öylesine kendi düşünce alemine dalmıştı ki varlık ile yokluk arasındaki bir geçitte duruyor ve o anı yaşıyordu, geçmişi, geleceği, zamanı, mekanı bilmeden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder