7 Şubat 2016 Pazar

Ceza Kolonisinde (Anlatılar 1) * Franz Kafka

                                                         


      Sonra biri pencerenin eşiğinden atlayıp ötekilerin evin önünde olduğunu mu haber veriyordu, o zaman tabii iç çekerek kalkıyordum.
     "Yok, ne diye böyle iç çekiyorsun? Ne oldu ki? Olağanüstü, asla düzeltilemez bir bela mı? Bir daha hiç altından kalkamaz mıyız? Sahi, her şey elden gitti mi?"
     Hiçbir şey yoktu elden giden.



     "Nasıl insanlar oradakiler! Bir düşünün,
                                               uyumuyorlar!"
     "Peki niçin uyumuyorlar?"
     "Uykuları gelmiyor da ondan."
     "Peki niçin gelmiyor?"
     "Deliler de ondan."
     "Delilerin uykusu gelmez mi yani?"
     "Delilerin uykusu nasıl gelsin ki!"


     
Geçmişimi geleceğime karşı tutup değerini biçiyorum, ama ikisini de fevkalade buluyorum, ikisinden hiçbirini tercih edemiyorum ve elimden beni böylesine imtiyazlı kılan kaderin adaletsizliğini kınamaktan başka bir şey gelmiyor. Sadece, odama girdiğimde biraz düşünceye kapılıyorum, fakat merdiveni çıkarken düşünmeye değer bir şey bulmuş olmaktan değil. Pek faydası olmuyor bana, pencereyi tamamen açmamın ve bir bahçede hala müzik çalınıyor olmasının.


     En iyi dostlar ise hiç bizim ata oynamamıştır, kaybedecek olurlarsa bize kızmak durumunda kalmasınlar diye, ama şimdi bizim at birinci olduğuna ve onlar da hiçbir şey kazanmadığına göre, biz önlerinden geçerken sırtlarını çevirip bakışlarını tribünlerde gezdirmeyi tercih ederler.


     "Kapıyı çoktan kapattım ben, kapıları sadece siz mi kapatabilirsiniz sanıyorsunuz? Üstelik anahtarla kilitledim."
     "Öyleyse iyi. Fazlasını istediğim de yok. Anahtarla kilitlemeniz hiç gerekmezdi. Şimdi de haydi rahatınıza bakın, mademki geldiniz. Misafirimsiniz. Bana hepten güvenin. Hiç korkmadan iyice bir yerleşin. Sizi ne burada kalmaya zorlarım ne gitmeye. Bunu da söylemem mi gerekir? Beni o kadar az mı tanıyorsunuz?"


     "Bu af dileyişle yetineyim mi yani? Ah, başka çare yok galiba. Hep yetinmem gerekir. Güzel bir yarayla geldim dünyaya, varım yoğum buydu."


     "Bırakalım mesleklerini icra etsinler, zaten yola çıkma zamanı. Gördün onları. Harika hayvanlar, değil mi? Hele bizden nefret edişleri!"


     
Bugün bakınca bana öyle geliyor ki, yaşamak istiyorsam bir çıkış yolu bulmak zorunda olduğumu, fakat bu çıkış yoluna kaçışla ulaşılamayacağını en azından sezmiştim.


     Ve öğrendim, beyler. Ah, mecbur kalınınca öğreniliyor; çıkış yolu istenince öğreniliyor; hiçbir şeye aldırmaksızın öğreniliyor.


     "Sizi bırakmam! Tam da böyle hikayelerdir benim hoşuma giden. Siz benim talihli avımsınız. Kendimi tebrik ederim."

     Buzdan dağların yüce katlarına çıkıyor ve bir daha görülmemecesine kayboluyorum.


     

1 yorum:

  1. Ben de henüz bitirdim kitabı ve "Çakallar ve Araplar" öyküsünü çok ilginç buldum.

    YanıtlaSil