- "Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babam mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?"
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“ Bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları!” YABANCI
- Bakışı göğün ve denizin uçsuz bucaksızlığına daldırmak ne büyük haz! Yalnızlık, sessizlik, gök yüzünün benzersiz arılığı! Ufukta titreyen, küçüklüğüyle, yapayalnız kalmışlığıyla benim çaresiz yaşamıma öykünen bir küçük yelken, dalganın tekdüze şarkısı, tüm bu nesneler benim aracılığımla
düşünüyor ya da ben onların aracılığıyla düşünüyorum. SANATÇININ DUASI
- İster benden çıksınlar ister nesnelerden fırlasınlar bu düşünceler fazlasıyla güçleniyor çabucak. Güç hazda bir huzursuzluk, olumlu bir acı yaratır. Fazlasıyla gerilmiş sinirlerim tiz ve sızılı titreşimlerden başka bir şey vermiyor artık. SANATÇININ DUASI
- Böyle gizemle, sessizlikle, huzurla, hoş kokularla kuşatılmamı hangi iyiliksever şeytana borçluyum? İKİ KİŞİLİK ODA
- Evet! Zaman hüküm sürüyor; gene başladı zorba yönetimine. Sanki bir öküzmüşüm gibi sopasının iğnesiyle itiyor beni:
“Deh, deh be eşşek! Terle bakalım, tutsak! Yaşa bakalım, cehennemlik!” İKİ KİŞİLİK ODA
- Hele şükür! Yalnızım! Gecikmiş, yorgunluktan bitmiş birkaç arabanın uğultusundan başka bir şey duyulmuyor artık. Dinlenişe ermesek de sessizliğe ereceğiz birkaç saat boyunca. Hele şükür! İnsan yüzünün acımasız baskısından kurtuldum, yalnız kendi kendimden çekeceğim artık. SABAH SAAT BİRDE
- Kendi kendimden de, başka hiç kimseden de hoşnut değilken, gecenin sessizliğinde, yalnızlığında, kendimi bağışlamak, biraz da gururlanmak isterdim. Sevdiklerimin ruhları,
şakıdıklarımın ruhları, bana güç verin, tutun beni, beni yalandan, dünyanın o baştan çıkarıcı pisliklerinden kurtarın; siz de, Ulu Tannm, izin verin, birkaç güzel dize yaratayım da insanların en aşağılığı olmadığımı, hor gördüklerimden aşağı olmadığımı kanıtlayabileyim kendime. SABAH SAAT BİRDE
- Aklımın çizdiği bu tabloda, sana benzeyen bu tabloda yaşayacak mıyız bir gün, bir gün bu tabloya geçecek miyiz? YOLCULUĞA ÇAĞRI
- Ey gece! Ey serinlik getiren karanlık! Benim için bir iç bayramın belirtisisin sen, sen bir bunaltıdan kurtuluşsun! AKŞAMIN ALACAKARANLIĞI
- La Bruyère bir yerlerde, “Yalnız olamamanın büyük mutsuzluğu!” der kendi kendilerine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki. YALNIZLIK
- Bir başka bilge, yanılmıyorsam Pascal, “Neredeyse tüm mutsuzluklarımız odamızda kalmayı bilememiş olmamızdan geliyor başımıza,” der böylece, içe kapanış hücresinde, mutluluğu devinimde, bir de yüzyılımın güzel diliyle konuşmam gerekirse, kardeşçil diye adlandırabileceğim bir fuhuşta arayanları getirir usumuza. YALNIZLIK
- Anlaşmak böylesine güçtür işte, düşünceler böylesine birleşmez şeylerdir sevgili meleğim, sevişenler arasında bile! YOKSULLARIN GÖZLERİ
- “Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.” ŞARHOŞ OLUN
- “Bu masalın doğruluğundan emin misin?” diyeceksiniz belki. Yaşamama, var olduğumu ve ne olduğumu duymama yardım ettikten sonra, dışımdaki gerçeğin ne olup ne olmadığı vız gelir bana. PENCERELER
- Kimi kadınlar vardır yenme ve tatlarını çıkarma isteği verirler insana; oysa bu, bakışlarının altında ağır ağır ölme isteği veriyor. RESİM YAPMA İSTEĞİ
- Sonra, yaşamı öylesine çetin olan Zaman’ı öldürmek, öylesine ağır akan Yaşam’ı hızlandırmak için yeni şişeler getirttiler. ODALIK PORTRELERİ
- Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir; ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu. DÜNYANIN DIŞINDA OLSUN DA NERESİ OLURSA OLSUN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder