- Şu anı mı merak ediyorsunuz, şu ana gelene kadar yaşananları mı? Tabii ya, bunu sormam bile aptalca değil mi? Şu anı merak ediyor ama bu ana kadar yaşananları da öğrenmek istiyorsunuz. Oysa sadece, şu anda ne durumda olduğumu öğrenmekle yetinseniz her şey ne kadar da kolay olacaktı. Şu anda...
- Kendi hayatımı ne kadar tanıyorum? İnandığım, gerçekten bağlandığım, ardında sonuna kadar gitmekten çekinmediğim bir şey var mı? Birden kocaman bir kahkaha atıyorum. Delice bir kahkaha...
- Zaman, bana korkularımı verirken, karşılığında uykularımı çalıyordu.
- Sadece güneş doğduğunda aydınlık, battığında karanlık olduğunu biliyorsun. Ama alacakaranlığın aydınlığı mı karanlığı mı haber verdiğini nereden anlayacaksın? Mutlulukla mutsuzluk arasında bir alacakaranlık olup olmadığını nereden anlayacaksın? Bomboş bir bahçede oturmuş bunu düşünüyorsun. Birden ufuk çizgisinde bir ışık görüyorsun. Güneş mi yükseliyor ay mı bilemiyorsun. Tam anlayacakken birden her yer kararıyor. Karanlık, karanlık, karanlık...
- İşte yine tahterevallideyim. Ne yukarıda olmak istiyorum ne de aşağıda. En zorunun bu olduğunu biliyorum ama dengede durmayı seviyorum. Dengede durabilmek için cesaretimle korkularımın aynı olması gerektiğini öğrendim artık.
- Hayat, lunaparktaki aynalar gibi. Güldürücü ve kişiyi kendi gerçeğiyle yüzleştirmemeye kararlı.
- Hep düşünmüşümdür; üniversite sınavında bir soru eksik ya da bir soru fazla çözseydim. Yani sıralamamdaki okullardan bir diğerine girmek zorunda kalsaydım. Acaba o zaman her şey farklı olur muydu?
- Tek bir cümle için açılan dosyayı, anında beynimin çöp tenekesine göndermeliyim. Ama zihin sizin ne halde olduğunuza bakmaz. İlgisini çeken bir dış uyarıcı olduğunda hemen gerekli süreç işlemeye başlar.
- Bu bunaltıcı yalnızlıktan çıkmanın tek yolunu erken yaşta keşfetmiş, kitaplardan başımı kaldırmaz olmuştum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder