- ...düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
35 yıl
iş işten geçmiştir
aşk için de
şiir için de.
- ... sen de bir gün boşuna ölmelisin
benim
boşuna yaşadığım gibi. (sineklikteki manzara şiiri)
Makineli tüfekler kuleler ve mesai kartı saatleri
Mankafalar tarafından dolandırılmış hissediyorum kendimi
sanki gerçeklik şanslı ve avantajlı başlayan
ufak adamların malıymış gibi,
ve soğukta oturup
bir çit kenarındaki mor çiçekleri
merak ediyorum
diğerleri
altın ve Cadillac'larına
ve hanım arkadaşlarına yenilerini katarken,
ben palmiye yapraklarını
mezar taşlarını
ve koza misali bir uyku çekmenin
değerini merak ediyorum;
bir kertenkele olmak
yeterince kötü olurdu
güneşte kızarıyor olmak
yeterince kötü olurdu
ancak İnsan-boyutuna ve İnsan-yaşamına
uygun yaratılmak kadar
kötü olmazdı
ve oyunu oynamayı istememek
kadar, makineli tüfekleri ve kuleleri
ve mesai kartı saatlerini istememek,
arabayı yıkatmayı istememek
diş çektirmeyi
bileğe takılacak bir saati,
kol manşetlerini
bir cep radyosunu
cımbızı ve pamukluyu
iyot şişesi dolu bir dolabı,
kokteyl partilerini
bir önbahçeyi
birlikte söylenen şarkıları
yeni ayakkabıları, yılbaşı hediyelerini istememek kadar,
hayat sigortasını ve Newsweek dergisini
162 adet beyzbol maçını
Bermuda'da bir tatili istememek kadar.
İstemeye istemeye,
bence mor çiçekler benden
daha iyi durumda
kertenkele daha iyi durumda
koyu yeşil hortum
her dem canlı otlar
ağaçlar kuşlar,
kaymak-güneşin altında hayal kuran
kediler
daha iyi durumda benden,
şimdi bu eski ceketi giyip
sigaralarımı
anahtarlarımı
ve dönüş haritasını el yordamıyla bulup,
çıkıyorum dışarıya
kaldırımda yürüyorum
idamına giden bir adam gibi
kendinden emin,
üstüne gidiyorum
korumalar olmadan yanımda
sürüyorum arabamı
saatte 70 mille üstüne,
manevra yapıp
küfrederek
küller saçarak
yanan, ölümcül her şeyin
ölümcül küllerini saçarak,
tırtıl bu kadar dehşeti
bilmez
karınca orduları
daha cesurdur
yılanın öpücüğü bu kadar aç gözlü
değildir,
ben sadece gökyüzünün beni
daha fazla daha fazla yakmasını istiyorum
yakıp tüketsin ki güneş
sabah altıda doğup
gece yarısını geçerken batsın
daima açık, sarhoş bir kapı misali,
üstüne sürüyorum arabamı
istemiyorum onu
yetişiyorum ona yetişiyorum
bu arada kedi
geriniyor
esniyor
ve başka bir rüyaya dalıyor.
Evime gelme ama eğer gelirsen...
evet tabii, dışarda değilsem evdeyimdir
ışık yanmıyorsa
ya da sesler duyarsan
kapımı çalma;
Proust okuyor olabilirim
biri kapımın altından Proust bırakmışsa
ya da güvercin için kemiklerinden birini,
borç para veremem,
telefonumu
veya arabamdan geriye kalanı kullanamazsın
ama dünkü gazeteyi
eski bir gömleğimi ya da sosisli bir sandviçimi
alabilirsin
ya da gece çığlık atma huyun yoksa
kanepede uyuyabilirsin
ve kendini anlatabilirsin
gayet normal bu;
hepimiz sıkıntı çekiyoruz
ancak ben
Harvard'da okutacağım bir aileye bakmaya
ya da av arazisi almaya çalışmıyorum,
gözüm yükseklerde değil
birazcık daha
hayatta kalmaya uğraşıyorum,
onun için bazen kapımı çalarsan da
açmazsam
ve içeride bir kadın yoksa
belki çenemi kırmış
bağlayacak tel arıyorumdur
ya da duvar kağıdımdaki kelebekleri
kovalıyorumdur,
yani kapıyı açmazsam
açmam, ve nedeni
henüz seni öldürmeye,
sevmeye, ya da kabullenmeye hazır olmamamdır,
demek ki konuşmak istemiyorum
meşgulüm, çıldırmışım, keyifliyim
veya belki bir ip hazırlıyorum;
onun için ışık açıksa bile
ve eğer nefes alıp verildiğini, dua veya şarkı söylendiğini
radyonun ya da atılan zarların
veya daktilonun sesini duyarsan-
uzaklaş, sebep gün değil
gece değil, saat değil;
kabalıktan gelen cehalet değil,
hiçbir şeyi incitmek istemem, böcekleri bile
ama bazen ayırt etmesi zor
birtakım duyumlar sezinliyorum,
ve mavi gözlerin, maviyseler eğer
ve varsa eğer saçların,
ve kafan - içeri giremezler
ta ki ip kesilene ya da düğümlenene dek
ya da ben yeni aynalarda
traş olana dek, ta ki dünya
durana ya da ebediyen
açılana dek.
Mektuplar
yere oturmuş
kanon bir kutuyu karıştırıyor
ve ona şimdiye dek yazdığım aşk mektuplarını okuyor bana
bu arada 4 yaşındaki kızı yerde
pembe bir battaniyeye sarılmış
uyudu uyuyacak
bir kez ayrıldıktan sonra yine bir araya geldik bir
Pazar gecesi evinde oturuyorum
dışarda arabalar bir aşağı bir yukarı tırmanıyor yokuşu bu gece bilikte yattığımızda cırcır böceklerini dinleyeceğiz
nerede benim kadar iyi yaşayamayan salaklar?
bu kadının duvarlarını seviyorum
bu kadının çocuklarını
bu kadının köpeğini seviyorum
cırcır böceklerini dinleyeceğiz kolum kalçasından
dolanmış parmaklarım göbeğinin üzerinde
böyle bir gece yaşamı yenmeye yeter, fazlası da ölümü halleder
aşk mektuplarımı seviyorum, gerçeği anlatıyorlar
ah, ne göt var bu kadında be! ah, ne güzel ruh var bu kadında!
boşuna yaşadığım gibi. (sineklikteki manzara şiiri)
Makineli tüfekler kuleler ve mesai kartı saatleri
Mankafalar tarafından dolandırılmış hissediyorum kendimi
sanki gerçeklik şanslı ve avantajlı başlayan
ufak adamların malıymış gibi,
ve soğukta oturup
bir çit kenarındaki mor çiçekleri
merak ediyorum
diğerleri
altın ve Cadillac'larına
ve hanım arkadaşlarına yenilerini katarken,
ben palmiye yapraklarını
mezar taşlarını
ve koza misali bir uyku çekmenin
değerini merak ediyorum;
bir kertenkele olmak
yeterince kötü olurdu
güneşte kızarıyor olmak
yeterince kötü olurdu
ancak İnsan-boyutuna ve İnsan-yaşamına
uygun yaratılmak kadar
kötü olmazdı
ve oyunu oynamayı istememek
kadar, makineli tüfekleri ve kuleleri
ve mesai kartı saatlerini istememek,
arabayı yıkatmayı istememek
diş çektirmeyi
bileğe takılacak bir saati,
kol manşetlerini
bir cep radyosunu
cımbızı ve pamukluyu
iyot şişesi dolu bir dolabı,
kokteyl partilerini
bir önbahçeyi
birlikte söylenen şarkıları
yeni ayakkabıları, yılbaşı hediyelerini istememek kadar,
hayat sigortasını ve Newsweek dergisini
162 adet beyzbol maçını
Bermuda'da bir tatili istememek kadar.
İstemeye istemeye,
bence mor çiçekler benden
daha iyi durumda
kertenkele daha iyi durumda
koyu yeşil hortum
her dem canlı otlar
ağaçlar kuşlar,
kaymak-güneşin altında hayal kuran
kediler
daha iyi durumda benden,
şimdi bu eski ceketi giyip
sigaralarımı
anahtarlarımı
ve dönüş haritasını el yordamıyla bulup,
çıkıyorum dışarıya
kaldırımda yürüyorum
idamına giden bir adam gibi
kendinden emin,
üstüne gidiyorum
korumalar olmadan yanımda
sürüyorum arabamı
saatte 70 mille üstüne,
manevra yapıp
küfrederek
küller saçarak
yanan, ölümcül her şeyin
ölümcül küllerini saçarak,
tırtıl bu kadar dehşeti
bilmez
karınca orduları
daha cesurdur
yılanın öpücüğü bu kadar aç gözlü
değildir,
ben sadece gökyüzünün beni
daha fazla daha fazla yakmasını istiyorum
yakıp tüketsin ki güneş
sabah altıda doğup
gece yarısını geçerken batsın
daima açık, sarhoş bir kapı misali,
üstüne sürüyorum arabamı
istemiyorum onu
yetişiyorum ona yetişiyorum
bu arada kedi
geriniyor
esniyor
ve başka bir rüyaya dalıyor.
Evime gelme ama eğer gelirsen...
evet tabii, dışarda değilsem evdeyimdir
ışık yanmıyorsa
ya da sesler duyarsan
kapımı çalma;
Proust okuyor olabilirim
biri kapımın altından Proust bırakmışsa
ya da güvercin için kemiklerinden birini,
borç para veremem,
telefonumu
veya arabamdan geriye kalanı kullanamazsın
ama dünkü gazeteyi
eski bir gömleğimi ya da sosisli bir sandviçimi
alabilirsin
ya da gece çığlık atma huyun yoksa
kanepede uyuyabilirsin
ve kendini anlatabilirsin
gayet normal bu;
hepimiz sıkıntı çekiyoruz
ancak ben
Harvard'da okutacağım bir aileye bakmaya
ya da av arazisi almaya çalışmıyorum,
gözüm yükseklerde değil
birazcık daha
hayatta kalmaya uğraşıyorum,
onun için bazen kapımı çalarsan da
açmazsam
ve içeride bir kadın yoksa
belki çenemi kırmış
bağlayacak tel arıyorumdur
ya da duvar kağıdımdaki kelebekleri
kovalıyorumdur,
yani kapıyı açmazsam
açmam, ve nedeni
henüz seni öldürmeye,
sevmeye, ya da kabullenmeye hazır olmamamdır,
demek ki konuşmak istemiyorum
meşgulüm, çıldırmışım, keyifliyim
veya belki bir ip hazırlıyorum;
onun için ışık açıksa bile
ve eğer nefes alıp verildiğini, dua veya şarkı söylendiğini
radyonun ya da atılan zarların
veya daktilonun sesini duyarsan-
uzaklaş, sebep gün değil
gece değil, saat değil;
kabalıktan gelen cehalet değil,
hiçbir şeyi incitmek istemem, böcekleri bile
ama bazen ayırt etmesi zor
birtakım duyumlar sezinliyorum,
ve mavi gözlerin, maviyseler eğer
ve varsa eğer saçların,
ve kafan - içeri giremezler
ta ki ip kesilene ya da düğümlenene dek
ya da ben yeni aynalarda
traş olana dek, ta ki dünya
durana ya da ebediyen
açılana dek.
Mektuplar
yere oturmuş
kanon bir kutuyu karıştırıyor
ve ona şimdiye dek yazdığım aşk mektuplarını okuyor bana
bu arada 4 yaşındaki kızı yerde
pembe bir battaniyeye sarılmış
uyudu uyuyacak
bir kez ayrıldıktan sonra yine bir araya geldik bir
Pazar gecesi evinde oturuyorum
dışarda arabalar bir aşağı bir yukarı tırmanıyor yokuşu bu gece bilikte yattığımızda cırcır böceklerini dinleyeceğiz
nerede benim kadar iyi yaşayamayan salaklar?
bu kadının duvarlarını seviyorum
bu kadının çocuklarını
bu kadının köpeğini seviyorum
cırcır böceklerini dinleyeceğiz kolum kalçasından
dolanmış parmaklarım göbeğinin üzerinde
böyle bir gece yaşamı yenmeye yeter, fazlası da ölümü halleder
aşk mektuplarımı seviyorum, gerçeği anlatıyorlar
ah, ne göt var bu kadında be! ah, ne güzel ruh var bu kadında!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder