11 Ekim 2015 Pazar

Böyle Buyurdu Zerdüşt * Friedrich Wilhelm Nietzsche

     - Günahlarınız değil, azla yetinirliğiniz haykırıyor göklere, günahlarınızdaki alçalış!


     - "İp cambazını dinlemeye doyduk; bir de kendisini görsek!"


     
- Sözlerini bitiren Zerdüşt, kalabalığa bakıp sustu. "Oradalar," dedi kalbine. "Gülüyor ve beni anlamıyorlar. Bu kulaklara uygun ağız değilim ben."


     
- İnsanın kendine bir amaç seçme zamanı geldi. En yüce umudunun tohumunu toprağa bırakma zamanı geldi.


     - "Söylediklerimi anlamıyorlar: bu kulaklara uyan ağız yok bende. Her halde dağlarda hayli zaman kalmışım, dereleri dinlemişim uzun zaman, ağaçları dinlemişim."


     
- Fakat onlara uzağım hala, düşüncelerim onlar için bir şey ifade etmiyor. Onların gözünde ben, yarı deli yarı ölüyüm.


     - Sen, ilk yoldaşım, yolun açık olsun! Seni ağacın kovuğuna sağlamca gömüp, kurtlardan sakındım.
     Fakat ayrılık vakti gelip dayandı: iki şafak arası yeni bir gerçek göründü gözüme.
     Çoban da olmayacağım ben; mezarcı da. Kalabalıkla konuşmayacağım artık: son kez konuştum bir ölüyle.


     - Kendi yolumu yürüyüp gerçekleştireceğim amacımı; geride kalanın, bocalayanın üstünden aşacağım, ilerleyişim batışları olacak böylece.


     - Fakat ben olmazı istiyorum: bu yüzden her zaman bilgeliğimle yürümesini isteyeyim gururumdan!
     Bilgeliğim eğer beni öylece terk edecek olursa(kaçmaktan hoşlanır o), gururum deliliğimi yanına alıp kaçsın öyleyse!


     - Uykunun karşısında saygı, utanç duymalı kişi! işin özü bu! Yine de uyuyamayanların ve geceleri uyanık olanların önünden çekilin!


     - Günde on sefer yenmelisin kendini; güzel bir yorgunluk verir bu; bedeni yatıştırır.


     - İnsan her değime sahip olsa da, bir şey unutmamalı: değimleri de tam saatinde uykuya yollamak.


     - Tanrınla ve komşuyla barış yap: deliksiz bir uyku için. Komşunun şeytanıyla bile barış! Barışmazsan geceleri bela kesilir başına.
     Yetkiliye saygı ile itaat et, kusurlu yetkiliye bile! Bunu ister deliksiz uyku. Güç eğreti bacaklarla ilerlemek istiyorsa, ne gelir ki elinden?


     - Yendim kendimi, acı çekeni; dağa taşıdım külümü, daha kor alevler elde ettim.


     - Bedenden umut kesen bedenin kendisidir.


     - Kıskançlık aleviyle çevrilen kişi, sonunda akrep gibi, iğneyi kendine batırır.


     - Nehrin kenarında ben bir parmaklığım: isteyen tutunsun bana! Ama koltuk değneğiniz olmayacağım.


     - Henüz özgür değilsin; onu arıyorsun. Çok uykusuz kalmışsın bu yüzden, çok uyanık.


     - Kalbi ölü olanlar örneğin: yaşamadan ölmeye başlarlar, yorgunluk, el çekme öğretilerini özlerler. Ölmek için can atarlar. Onların bu isteğini uygun bulmalıyız. Bu ölüleri uayndırmaktan, bu canlı tabutlara hasar vermekten uzak duralım!


     - "Sıkıntıdır doğurmak" der birileri, "niye doğurmalı ki? Doğanların hepsi mutsuz!"


     
- Taş kalpli diyorlar size: fakat kalbiniz sadedir. İçtenliğinizdeki utangaçlığı seviyorum ben. Sizler yükselişinizden, diğerleri alçalışlarından utanıyorlar.


     - Yalnızlığına kaç, dostum! Görüyorum. Büyüklerin gürültüsüyle sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle kevgire dönmüşsün.


     - Yalnızlığın bittiği yerde başlar pazaryeri; orada başlar büyük oyuncuların gürültüsü, zehirli sinek vızıltısı.


     - Kaç yalnızlığına dostum: her yerini zehirli sinekler ısırmış. Havanın sert, sağlam olduğu bir yer bul kendine!
     Yalnızlığına kaç. Küçük, zavallı kişilerle yaşadın. Onların görünmez intikamlarından kaç! Onlar için bir intikamdan başka bir şey değilsin.
     Kovmak üzere elini kaldırma artık! Sayıları bilinmez. Senin kaderin, sinek kovalamak değil.
     Sayısı oldukça fazla küçük zavallılar, kaç mağrur yapıya yıkım getirmiştir yağmur damlacıkları, ayrık-otları.
     Taş değilsin. Damlacıklar çoktan oyup bitirmiş seni; delik deşik gövdenden kanlar sızıyor. Gövdenin deşildiğini görüyorum. Gururun öfkelenmek bile istemiyor.


     - Fazla düşünülen her şeyde kuşku barınır.


     - Ah, dostum, insan aşılması gereken bir şeydir.


     - Sizin dostunuza verdiğinizi, düşmanıma verir, bununla züğürtleşmem bile.


     - Düşüncelerimde, nesnelere, hortlaklara duyulan sevgi insan sevgisinden üstündür.


     - Kendinizi iyi sevmemeniz, zindana dönüştürür yalnızlığınızı.


     - Bayramlanızdan da hoşlanmam sizin: oyuncudan geçilmez orada, izleyiciler bile oyuncu gibi davranır.


     - Yine de karşına çıkacak en zorlu düşman, kendindir hep; mağaralarda, ormanlarda pusu kurarsın kendi kendine.
     Ey yalnız, kendine giden yolu yürü! Kendine, yedi şeytana uğrar yolunu inkarcı ol kendine karşı, kahin ya da büyücü ol; kuşkucu, tekinsiz, alçak.
     Kendini kendi ateşinle yakmaya  hazır ol; yenilenmek için önce kül olmalısın!


     - "Çok tatlı meyvelerden hoşlanmaz savaşçı. Kadını sevmesi bundan: en tatlı kadın bile acıdır."

     - "Kadınların yanına giderken, kırbacını almayı unutma!"

     - Şunu da unutmayın, kardeşlerim: uzak durun yalnıza haksızlık etmekten. Nasıl unutur yalnız olan! Nasıl çıkarır acısını!
     Dipsiz bir kuyuya benzer yalnız. Taş atılabilir içine: fakat deyin bana, dibe varırsa bu taş, onu kim çıkarabilir oradan?
     Sakının yalnızı incitmekten! Fakat eğer incittiyseniz, beklemeyin, öldürün!


     - Sana bir soru soracağım, kardeşim: derinliğini ölçmek için, bir sonda atıyorum gönlüne.
     Gençsin, çocuklar istiyorsun, evlenmek... Fakat sorarım sana: çocuk isteyecek kadar olgun biri misin?
     Sen galiplerden misin? Kendini dize getiren, duygularına söz geçiren, değimine egemen biri misin sen? Sorarım sana.


     - Kendinden ötesini kurmalısın. Fakat önce kendini kurman gerekir, bedenle can dimdik.


     - Zamanında yaşamayan, zamanında nasıl ölür? Hiç doğmasaydı keşke! derim gereksizlere.
     Fakat gereksizler bile hala ölümü önemsiyorlar. İçi boş ceviz bile kırılmak istiyor.


     - Delicedir mutluluğum benim, delice sözler edecektir: fakat henüz acemi, ona karşı sabırlı davranın!
     Mutluluğum yaraladı beni: acı çekenlerin hepsi doktorum olsun!


     - Yürünmemiş yollarda yürüyorum, yeni sözler geliyor bana, bıktım her yaratıcı gibi, aşınmış dillerden. Ruhum, eskimiş tabanların üstünde yürüyemez artık.


     - Sahilde oynarken, gelen bir dalga alıp götürdü ellerinden oyuncaklarını: ağlıyorlar şimdi.
     Fakat aynı dalga, başka oyuncaklar getirecek onlara, rengarenk deniz kabukları serilecek önlerine!
     Böylece teselli bulacaklar; siz de, dostlarım, onlar gibi bulacaksınız teselliyi, rengarenk deniz kabuklarını!


     - Bir gün rüzgar olup eseceğim aralarında, ruhum kesecek soluğunu ruhlarının: bunu ister geleceğim.
     Zorlu bir rüzgardır Zerdüşt ovalar için, şunu önerir düşmanlarına, tükürüp kusanlara: "Sakının rüzgara tükürmekten!"

     - Geceler ne acı, ışık olmak zorundayım! Gecelere ve yalnızlığa susamak!
     Geceler bir pınar gibi kaynar içimde, konuşmaya duyduğum özlem.
     Geceler gürüldeyen pınardır. Gönlüm fışkıran bir pınar.
     Gecedir: uyanır şimdi bütün sevenlerin şarkıları. Gönlüm şarkısıdır seven birinin.


     - Dostlarım, ah, akşamdır içimi böyle sorgulayıp duran. Kederimi bağışlayın!


     - Susmak kötü; gizlenen gerçek, zehirlidir.
     Gerçeklerimizle parçalanan her şey, parçalansın varsın! Nice evler var kurulacak!


     - Geleceğe fazla uçmuşum, korkunun elindeyim.


     - Bir hal oldu bana. Çok korktuğum için, gülmeye zorunluydum. Böyle karışık bir şey görmedim ömrüm boyunca.


     - Kendi yüzünüzden daha iyi maske takamazdınız, bugünün kişileri ey! Bir tanıyan çıkar mı sizi!


     - Size ne giyinikken, ne de çıplakken katlanabiliyorum, bugünün kişileri ey! Bu benim yüreğimi yakar.


     - Ne yapsın yalınlığım onların karmaşıklığı yanında?


     - Eşit değildir insanlar. Bunu buyurur doğruluk. Benim istediğimi isteyemez onlar!


     - "Gövdeyi yalandan tanıyalı" dedi Zerdüşt bir öğrencisine, "ruh artık sözde ruhtur bence, 'kalımlı' bulunan şeylerin tümü benzetmedir."

     - Dünkü yaşanmışlık mı bendeki? Düşündüklerimin nedenlerini yaşayalı hayli zaman oluyor.
     Nedenleri de beraberimde taşımak isteseydim, anılarla dolmuş bir fıçı olmaz mıydım?
     Düşündüklerimi alıkoymak fazla geliyor bana; nice kuşlar uçar sürülerle.


     - "Bugündenim ve dündenim ben," dedi, "ama içimde yarından, öbür günden, gelecekten bir şeyler var."

     -'Özgürlük' diye böğürmektir sevdiğinin: ama ben, etrafında fazlaca böğürme, duman bulunan 'büyük olaylara' inanmayı unuttum.


     - "Kilise mi? O da ne?"
     "Bir tür devlettir, büyük bir yalancıdır. Fakat sen sus, ikiyüzlü köpek! Kendi türünü iyi tanırsın sen!
     Devlet de senin gibi ikiyüzlü köpeğin tekidir; o da senin gibi, bağırarak konuşmaktan, dumanlardan hoşlanır; senin gibi, gerçeğin karnından konuştuğuna inandırmak için.
     Çünkü yeryüzünün en önemli varlığı olmak ister devlet mutlaka; buna inanılır da."


     - Tamam! Bu da devrini tamamladı; iyi bir yemek hazırlayın! Böyle ödemek isterim kötü rüyaları!


     - Geçmişi kurtarmak, her "öyleydi"yi "böyle istedim" haline getirmek, budur benim kurtarmak dediğim!


     - Korkunç olan yükseklik değil, yokuştur!
     Yokuştur bakışın aşağı döndüğü yer, elin yukarı uzandığı, çift iradeyle serseme döner böylece yürek.
     Ah, dostlar, anlayabilir misiniz yüreğimin çifte iradesini?
     Gözlerim çevrilir doruklara, elim kavramak ister derinliği, tutunmak derinliğe, yokuşum budur benim, tehlikem bu!


     - Budur insanca ilk öngörüm, yalancılara karşı önlem almayayım diye, göz yumarım beni aldatmalarına.


     - Avunayım diye sık sık şunu derim kendime: "Söyle deli gönül! Bir mutsuzluğun sana zararı dokunmadı; öyleyse mutluluğunmuş gibi tadını çıkar bunun!"


     
- "En bağışlanmaz yanın: güçlüsün ama istemiyorsun hükümdarlığı."
     Yanıtladım: "Buyruk verecek sesim yok benim."
     Sonra bir daha: "Fırtınayı bildiren sözlerin en sessizleridir. Dünyayı, güvercin ayaklarıyla gelen fikirler yönetirler."


     
- Merdivenin olmasa da, kendi başının üzerine tırmanmayı öğrenmelisin: başka türlü nasıl tırmanırsın yukarılara?
     Kendi başının üstünde, kendi kalbinden ileriye! En yumuşak yanın, en katı yanın olmalı.


     - Kendimi yıldızlarımın da altında görmek: işte benim doruğum!


     - Tanıdım yazgımı, dedi sonunda kederle. Evet, hazırım: başladı son yalnızlığım.
     Ah, ne kara, ne üzgün bir deniz altındaki! Ah, bu gebe gecenin bezginliği! Yazgıma inmeliyim, yazgıma, denizime!
     En yüce dağımın önündeyim: bu yüzden, şimdiye kadar yükseldiğimden de çok, derinlerime inmeliyim:
     Yükseldiğimden daha fazla, inmeliyim acının en karanlık seline! Bunu emreder benim kaderim. Peki! Buradayım.


     - Tırmandım tırmandıkça, tırmandıkça düşledim, düşündüm, beni sıkıyordu her şey. Ağır işkenceden yorgun düşmüş, beter bir düşle uykusundan uyandırılmış birine benziyordum.


     - Çek git, mutlu saat! İstenmeyen bir mutluluk geldi bana seninle! En derin acıya durmuştum burada: zamansız geldin!


     - Bir başına gezerdim; gönlüm neye acılardı geceleri yanlış yollarda? Dağlara tırmanırdım; sen değilsen kimdi, dağ başında aradığım?
     Gezmelerim, dağlara tırmanışlarım: gereksinmeydi, çıkmazdakinin çıkarıydı: kanatlanmak isterdi olanca iradem sadece, sana uçmak isterdi!


     - Ey üzerimdeki utangaç! Ey ışıyan! Sen ey gün doğumu öncesi mutluluğum benim! Yaklaşıyor gündüz: Ayrılmalıyız!


     - Altın yutmuşcasına kendimi saklamam gerekmez mi, açmasınlar gönlümü diye?


     - Hastaların kaçışıdır bazılarına göre yalnızlık; hastalardan kaçıştır bazılarına göre de.


     - Yaşamayı insanların arasında, hayvanların arasında yaşamaktan daha belalı buldum: buydu işte, kimsesizlik!


     - Evim olan yalnızlık! Ne mutlu, ne tatlı geliyor bana sesin!


     - Issız bir evde kendi başıma olsam da, söylesem şarkımı kendi kulaklarıma.


     - Fakat bütün tükürük yalayanlar iğrençtir. Gördüğüm en iğrenç insanı da "parazit" olarak adlandırdım; sevmek istemeyen ama geçinen sevgiden.


     - Yolda buldum insanın aşılması gereken bir şey olduğunu, insanın amaç değil köprü olduğunu.


     - Senin yaptığını kimse yapamaz sana. Bak, yok karşılık verme.
     Kendine buyruk veremeyen, söz dinleyecektir. Buyruk verebilir kendine niceleri, fakat buyruklarına uymakta ağırdırlar.


     - Ne kadar zarar verirse versinler kötüler, iyilerin verdiği zarar daha da büyük bir zarardır!


     - Yeni bir çocuk: ah, ne çok kir demektir dünya için!


     - "Güzel şarkılar, güzel yankı isterler; güzel şarkıların ardından, susmalı bir süre."


1 yorum:

  1. Zavallı,yalnızlık acıtmış,eğer dediği gibi olabilseydi çok fazla konuşmasına gerek kalmazdı,ama acı konuşturmuş yalnızlık düşündürmüş

    YanıtlaSil