11 Ağustos 2014 Pazartesi

Aşkın Metafiziği * Arthur Schopenhauer

     Siz bilgeler, yüksek ve derin bilgili
     Sizler ki derin düşünür ve bilir misiniz
     Nasıl, nerede ve ne zaman, çiftleştiğini her şeyin
     Niçin sevişildiğini, öpüşüldüğünü?
     Siz ulu bilgeler, yüzüme söyleyin!
     Kafa patlatın bakalım, bana ne olduğuna
     Nerede, nasıl ve ne zaman,
     Niçin başıma geldiğine bunların, hadi kafa patlatın!


     - Çünkü bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler: evet, hatta bu âşıklık hali, sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireyselleşmiş cinsel dürtüdür. Bu görüşe sımsıkı sarılıp cinsel sevginin bütün o kademeleriyle ve ayrıntılarıyla, sadece tiyatrolarda ve romanlarda değil, aynı zamanda hayatta da; yani, yaşam sevgisinin yanı sıra, bütün itici güçlerin en güçlüsü ve faali olduğunu ispatlamış olduğu, insanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yarısını sürekli olarak meşgul ettiği, hemen her insan çabasının nihai amacı olduğu, en önemli meselelerde belirleyici etkiler yaptığı, en ciddi meşguliyetleri ve işleri her saat aksattığı, ara sıra en büyük kafaları bile bir sü­re için karıştırdığı, devlet adamlarının görüşmelerinin ve bilginlerin araştırmalarının arasına, bunları bozucu şekilde, ıvır zıvırını sokmayı aşk mektuplarını ve saç buklelerini ta bakanlık evrakının ve felsefi elyazmalarının arasına yerleştirmeyi arsızca becerdiği, aynı şekilde her gün en karmaşık ve en feci kavga dövüşleri körüklediği, en değerli ilişkileri bozduğu, en sağlam bağları koparttığı, kimileyin hayatı ya da sağlığı kimileyin de zenginliği, statü ve rütbeyi ve de mutluluğu kendine kurban seçtiği, hatta aslında merhametli ve dürüst olanları vicdansızlara o zamana kadar sadık olanları birer haine dönüştürdüğü; kı­sacası, bir bütün olarak, her şeyi tersine çevirmeye, karmakarışık etmeye ve yıkmaya çalışan kötü niyetli, düşmanca bir iblis olarak ortaya çıktığı bu gerçek dünyada da oynadığı önemli rolü incelersek, insan şöyle haykırmadan edemez: Bunca gürültü patırtı niye? Niye (bunca) itiş kakış, tepinme, korku, endişe ve dert? Sonuçta amaç, sadece her bir Mecnun’un kendi Leylası’nı bulması değil midir? Böyle önemsiz bir ayrıntı niçin böylesine önemli bir rol oynasın ve iyi düzenlenmiş insan hayatının içine bitimsiz aksaklık ve kargaşa getirsin?


     - Her şeyden önce, erkeğin doğası gereği aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakata eğilimli olduğu gerçeği bu incelemeye girer. Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar.


     - Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir: kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarı­lır. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolayısıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.


     - Kadınlar otuz otuz beş yaş arasındaki erkekleri, aslında en muhte­şem insan güzelliğini temsil eden gençlere bile özellikle tercih ederler.


     - Âşıklığın en üst derecelerinde bu hayal öylesine ışıldar yaymaya başlar ki, sevgilinin elde edilememesi durumunda hayat bütün cazibesini kaybeder ve öylesine üzüntü dolu, bomboş, tat vermez bir görünüme bürünür ki, ya­şamaya duyulan tiksinti, ölümün korkularına bile baskın gelebilir, bu yüzden de bayat, kimileyin insanın kendi isteğiyle kısaltılabilir.


     - Sormuyorum, aldırmıyorum buna,
     Yüreğinde suçlu musun diye;
     Biliyorum, seni sevdiğimi
     Ne olursan ol. (Shakespeare, Cymb., III, 5)


     - Petrarka’nın tutkusu tatmin edilseydi; o andan itibaren, tıpkı yumurta bıraktıktan sonraki kuş gibi, şarkısı susacaktı.


     - Quien se casa por amores, ha de vivir con dolores (Aşk nedeniyle evlenen, acılar çekerek yaşamak zorundadır.) der bir İspanyol atasö­zü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder