Sabahattin Ali kitaptaki; eşi Aliye'ye ve kızı Filiz'e olan mektuplarını 1935 yılından sonra yazmıştır. Hapishanede iken 1933 - 1934 yıllarında da duygusal bağlarla tutulduğu Ayşe Sıtkı'ya olan mektupları da İki Gözüm Ayşe isimli kitabında toplanmıştı, yazımı incelemek için tık tık.
Gördüğüm kadarıyla; Sabahattin Ali'nin mektup üslubu birbirine benzer. Bir yıl belki de daha kısa bir süreyle yeniden aşık olması, Ayşe'ye söylediği cümlelerin değiştirilmiş haliyle Aliye'ye yazmasına neden olmuş sanıyorum. Bir de gözümden kaçmayan detay; evlenmeden önce bir sürü güzel söz söylemiş olması (ki bunları aşağıda alıntı olarak yazdım) fakat evlendikten sonra hiç bu tarz sözler söylememesi. (aşağıda evlilik sürecine dair alıntıladığım kısım yok)
O değil de ben neden ölmüş gitmiş, hem de bu kadar çok sevdiğim bir yazarın özel hayatını deşip, dedektiflik yapıyorum? Evlilik; Sabahattin Ali'nin de mi aşkını öldürmüş? Kafamda deli sorular! Aşklar hep yalan? Neyse bu kadar geyik yeter; Sabahattin Ali' yi severim, fazla severim. İyi okumalar.
- Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm.
- Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.
- Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir bence... Bilmem sen ne dersin...
- Sana neler yazayım ki sen neşe içinde yüzesin. Ben neşeyi senden öğreneceğim. Hayat ve felaketler beni o kadar gülmekten ve neşeden uzaklaştırdı ki kendimi, senin getirdiğin bu saadet dünyası içinde bile şaşkınlıktan kurtaramıyorum. O kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor.
- Şimdi ömrümün tek bir gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim. Senden ayrı, senden uzak bulunurken benden nasıl neşeli şeyler istiyorsun?
- İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orada bırakıyormuş gibi üzülür.
- Benim ay ışığını ne kadar sevdiğimi bilemezsin. Mehtaplı gecelerde yalnız başıma gezmek kadar hoşuma giden şey yoktur. Yalnız, bilmem dikkat ettin mi, mehtap insana daima bir arkadaş aratır. Mehtap altında ağır ağır giderken yanımda benim gibi hiç sesini çıkarmadan, hiç konuşmadan yürüyecek ve bu gümüş ışıkları yavaş yavaş içecek bir arkadaş ararım.
- Pek az misafirliğe gitmek ve pek az misafir çağırmak istiyorum. Bir sürü fesat ve dedikoducu insanlarla ahbaplık edip ne olacak sanki? Biz birbirimize yeteriz. Değil mi?...
- Şimdi kapıyı açıp girdiğim zaman beni soğuk bir sessizliğin karşıladığı küçük evde senin güler yüzün tarafından karşılanmak bana saadetlerin en büyüğü gibi geliyor. Biliyor musun, ilk mektuplarımda "Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi aşık olurum." demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi aşığım. Senden ayrı geçen bu günleri cehennemde imişim gibi geçiriyorum.
çoook güzel yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilhttp://catiustasiankarada.blogspot.com.tr/