28 Ekim 2013 Pazartesi

Olmayalı * Oruç Aruoba

     Merhabalar sayın izleyiciler and the strangers or the others. (Bu şekilde diğerlerini de saydım çünkü, blog anahtar kelimelerimde "orospu foto blogsports" yazdığını gördü bu gözler bugün! Adam Google'da orospu fotosu araştırıp hem de blogspoRts! olarak benim bloguma ulaşmış.  Her türlü kesime mi hitap ediyorum acaba? :)


     Bugün Oruç Aruoba'nın Olmayalı isimli kitabını okudum. Daha önceden yazarın Oruç Aruoba - İle isimli kitabını okumuştum. İki kitabı karşılaştıracak olursam İle kitabı çok daha iyi, lakin Oruç okumaya devam edeceğim, tarzını seviyorum. Gelelim kitapta altını çizdiğim yerlere.


     Ne kadar oldu
     Olmayalı?



     
Güneş bilmiyordu evi neresi,
     ay bilmiyordu nasıl bir gücü var,
     yıldızlar bilmiyordu yerleri nerede.
         
          Edda (Snorri Sturluson) (J.I. Young, 1966)



     Hiçbirşey o zaman, ölmüyor mu hiç içimizde?
     Hiçbirşey ölemez mi, biz yaşadığımız sürece?

          Nikos Kazantzakis, The Fratricides (A.G. Dallas, 1967)



     Katıp birleştirmişsem ruhumu, ya da tümüyle
     Çözülüp kuşatılmışsam birşeyce burada, yeryüzünde,
     Orada bulabilirsin beni, sen Ey endişeli sen,
     Kapılarımın önünde yitik bir ben'e seslenen;
     Derim, akıp geldi ruhum geri, parıldatıcı oldu.
     Arama dudaklarımı, Ey sevgili, bırak ellerimi,
     Bir insan gibi devinen bu şey artık ölümlü değil.
     Görmüşsen yansıyan gölgemi, kişilik yoksunu,
     Görmüşsen o bütün anların aynasını,
     O üzerine gölgesi düşen bütün şeylerin yansıtıcısını,
     Seslenme o aynaya ben'dir diye, çünkü kayıp gittim
     Senin elinden, yanıltıp kaçtım.

          Ezra Pound "Und Drang" VII, "The Flame" (Canzoni 1911)



     OL
     uşmam. Olmam. Olmazdım. Olamazdım. Olmadım.
     Hiç. Olmadı. Olmadı
     lar.
     Hiç. Ola
     maz
     lar
     mıy
     dı
     ?



     YOK
     lama. Yokla
     r.
     ART
     ık.


     NIEDERGANG
     Düş
     ersin - ama gitmez
     sin - zaten hiç
     er
     me
     miş
     sin
     dir.



     KO
     ku
     nu
     ko
     ru
     yo
     ru
     m.



     Kişinin yaşamının anlamı herzaman 'yanında' değildir - 'uzaklaşır' bazen...
     Yaşamının anlamı 'uzağında'yken, kişi, bunu kendine unutturacak 'meşgaleler' bulur: çünkü yaşamının anlamının 'uzak' olduğu bilincini sürekli canlı tutmak, dayanılmazdır.
     Dayanamadığı birşey de olabilir, anlamı, yaşamının, kişinin --
     Dayan
     ama
     dığı
     birşey...



     Kişinin yaşamının anlamı hep parçalanmalar ile bütünlenmeler arasında oluşur - bazen, dağılmış ve dağınıklaşmış yaşamına bakınca, kişiye öyle gelir ki, ne yaparsa yapsın, birtürlü bağdaştıramayacaktır onun anlamının farklı - kopuki kopmuş, koparılmış - parçalarını; bir türlü bağlantılaştıramayacaktır, apayrı duran öğelerini -
     -sonra, gün gelir, öyle anlar olur ki, birdenbire, hiç beklemezken- kendi de şaşarak- bağdaşmış ve bağlantılaşmamış buluverir onların hepsini-
     - ancak hep, beklemediğinde, bütünlenir parçaları ile öğeleri, anlamının, yaşamının, kişinin...



     Kişinin yaşamının anlamında yenilenme isteği yatar, en temelinde bir yerde: kişi hep önceki yaşadıklarında eksikliklerini, hataları, yanılgıları bulunan noktalarda, tamamlanmak, doğru olmak, gerekli olanı bulmak ister -
     - ama, hep de, orada peşindedir, yapamadıkları, eksik kaldıkları, yanlışları, anlamında, yaşamının, kişinin...



     Hep yorgunluk bekler yaşamının anlamını arayan kişiyi - gidip arayınca bitkinlik; durup bekleyince bezginlik...
     - Ne de güzeldir ama, aramak - acılı; ama, nasıl da yüce, beklemek...


     Yavaş yavaş - yıllar boyu -, ve, birdenbire - tek bir günde -, değişir, anlamı, yaşamının, kişinin.


     - yitik - önceden varken sonradan yokolan-



     Kişinin yaşamının anlamı hiç olmayabilir de: kişi vardır; yaşıyordur, ama yaşamının anlamı yoktur - bu da olabilir...
     Olmayabilir, anlamı, yaşamının, kişinin.



     Şimdi, öylesine, dışarı çıkar, biryerlere gider, tanımadığın biriyle buluşur, tanışır, konuşursun - dışarıdan bakanlar, amaçlı, 'emin' adımlarla, çok iyi bildiğin birşeyler yapmağa gittiğini sanırlar-
     - oysa, yalnızca, içindeki o boş yerini taşıyorsundur, öylesine, biryerlerine, anlamının, yaşamının...



     Güney'den Batı'ya döner rüzgar: sen de durup düşünüp sorarsın: "Neler oldu, neler kaldı, neler var?" diye...
     - Birşey kesin: hiçbirşey kalmadı...
     - Ama, yok mu hiç, olanlardan; varolmadı mı hiçbirşey?...
     Ürker kişi, soruyu sorunca: "Neler yok?" diye sorsaydı, kolaydı - şimdiyse, zor:-
     "Neler var?" - daha doğrusu, "Neler vardı da, olmayalı, artık yok?"...
     Saymağa çalışırsın:-
     Bir çekinden gülüş:
     Bir ürkek adım:
     Bir gizlenen sevinç -
    - Başka?...
          - Peki:-
     Bir incecik, kızıl pırıltılı saç teli -
     - anlamı, yaşamının, kişinin...

   
     
   
       

1 yorum: