25 Ekim 2016 Salı

Deli Çocuğun Güncesi * Özgür Bacaksız

                                                    

     Merhaba kitap okuyan güzel insanlar :)

     Özgür Bacaksız'ın Deli Çocuğun Güncesi isimli kitabı uzun zamandır okumak istediklerim arasındaydı. Sayfa sayısı az olduğu için sıkmıyor, okumanızı tavsiye ederim. Gelelim kitapta altını çizdiğim kısımlara;


     - Bir tutam delilikti benimkisi, tüm yaşanmışlıklara inat.


     - Başına gelen onlarca şeye, kabuk tutmuş tarifi edilemeyen derin acılara ve hükmü kalmış bir geçmişe sürekli sövebilirsin, sitem edebilirsin. Ama görüyoruz ki küçük bir güzellik altında her şeye yeniliyoruz. Bir bebeğin bakışına, başka birisinin gülüşüne, vapurdan esen rüzgara, bir dokunuşa… Bunca varoluş nedeni varken bazı şeylere kızgın kalmak oldukça zor. Kalbin patlamaya hazırken ve kendini bir intihar notu gibi bırakmak isterken sevenlerinin o tatlı tılsımına yeniliyorsun. Sakinleşmeyi, tutunmayı özüne kazıyorsun… Sonrasında yağmur gibi akıp gidiyor her şey.. Gök gürültülü, sağanak… Ve sonrasında temiz bir sokak gibi.
     Sonsuz minnet duyuyorsun acılarına, salaklıklarına, deliliklerine, yaşanmışlıklara. Her an için...


     - Kötü bir şey midir duygu yoğunluğu? Kötü bir şey midir insanın her şeye alışması? Kötü bir şey midir gidenlerin arkasından bakmak?
     İnsan aldıklarıyla, çektikleriyle, yaşadıklarıyla deneyimli olur, gürültülü tepkileri zamanla yerini tepkisizliğe bırakır. Dinginleşir, alışır insan. Vakti zamanında bünyede “Yuh!” tepkisi yaratan bir olay, ileride gayet normal olarak karşılanır. İnsanın beyninde unutmak gibi bir kavram olduğu sürece insan her duygunun altından kalkar, her duygunun boyun­duruğundan kurtulur, her duygunun boşluğuna alışır. Kendisi buna alışamadım dese de kalp ve beyinde o artık her şeye alışmıştır. Bu bir bağışıklık gibi hayat boyu devam eder.
     Dostoyevski’nin de dediği gibi, “İnsan, her şeye alışan bir yaratıktır.”


     - Bir düşün başlangıcı, bir düşün bitişidir.


     - Bilinmeyen müzikler, bilinmeyen insanlar, bilinmeyen rüyalar lazım bazen insanoğluna...


     - Azizim, deli söylüyor diye değil ama bil ki; en büyük delilik, insanın kendi tımarhanesinden kaçmasıdır.


     - Kendimi yalnız hissettiğimde güvende olduğumu hissetmişimdir hep. Yalnız adamlar yalnızken düşünür, bu anlar hep hoşuma gider. Bu anlarda daha özgür oldugumu, daha özgüven sahibi oldugumu kendi kendime hatırlamışımdır hep. İnsanın kendinden kaçma sendromu tuhaf geliyordu bana Gerçekte hiç birşeyden kaçmayacak olan insan neden yerini ve kendisini terk ederki?
     Neticede her kaçış kendini yakalamaz mı? Her yol kendine çıkmaz mı?
     Yeter ki bir gece vaktı kendinle yüzleşmeyi göze al. Kendinden kaçmak daha çok acı verir, bazı şeyleri geciktirir yine de yol sana çıkar düşündügün şeye çıkar.
     Artan dürtüler sel olur. Daha çok akıntı verir modern dünyadaki ilk ruhsal ilaç insanın aynaya ve kendine bakmasıdır. Kendi yerini ve tımarhanesini, yalnızlığını, gerçeklerini bilmesidir, deli olduğunu kabullenmesidir. Bunun dışındaki her kaçış yine kendini arayıştır.


     - Bazen insanın itiraf edemeyeceği şeyler vardır, ya da yüzleşemeyeceği şeyler. Nereden geldiğini, ne zaman gittiklerini kendimiz bilemeyiz. Unutmak isteyip de unutamadıklarımız, yaşamış olup da yaşadığımızı hissetmediğimiz, mantığımızın kabul etmediği, yaşamamış olmayı istediğimiz şeyler bunlar. İnsanı durduk yere pişman eden şeyler.


     - Artık kısır döngü halini alır bu olay, yaptıkça kötü olur, kötü olduğunu gördükçe yaparsın. Onu ortadan kaldırmak istersin, ama yapamazsın. Her şeyiyle seni hissetmediğini düşünmek seni daha kötü yapar. Yapsan da yapmasanda işin içinden çıkılmaz bir sonuç ortaya çıkar.
     Son anda kazandığın şey, sana boyun eğmiş bir sevgili ya da sana veda etmiş bir sevgili olur.
     Şairde söylemiş zamanında: Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.


     - Acıtan kısım da bundan sonra başlar...
     Ne kadar sert ve agresif bir hayat sürersen sür, bir gün ılımlı ve sabırlı yaşamayı öğrenirsin.
     Ne kadar kızgın ve sinirli bir hayat sürersen sür, bir gün soğukkanlılıkla yaşamayı öğrenirsin.
     Bazı şeylere sabretmeyi bazı şeyleri kafaya takmamayı öğrenirsin.
     Hayat öğretir, hayat bekletir, hayat uslandırır.


     - Shakespeare'nin dediği gibi: "Yiğitçe alınmış bir yara, soylu bir yara, onurun ve soyluluğun nişanıdır."


     - Tüm düzeninize, aklınıza, hoşgörünüze, duygularınıza suskunluğumla haykırıyorum. Ama biliyorum bu da yetmeyecek. Nasılsa her gittiğim yerde kendimim. Siz olmayacağım.
     Sakinim, durgunum. Geçiyorum tüm şehirlerden, istasyonlara gidip ağıt yakıyorum. Çocukluk gülüşlerimden geçiyorum., sınırlarımı ziyaret ediyorum, içimdeki anlamsız konuşmaları dinliyorum.
     Ama biliyorum bu da yetmeyecek, niye ben de bilmiyorum?
     Yeryüzünde gözyaşı sınırsızdır, biliyorum. Ağlayacağım, bu bana yetecek. Ama niye ben de bilmiyorum?


     - Herkes kendi sihirbazlığını hayatının belirli anlarında gösterir, kimi kendisini kaybeder, kimi bir şapkaya saklanır, kimi düşlerine. İyi bir sihirbaz olma yolunda günden güne yeni numaraları öğrenirler... Ama  en iyi numaralarını asla açıklamazlar.
     Bir de saklanamayanlar vardır, ulu orta açıktadırlar, kalabalıklar arasında hemen kendilerini belli ederler. Rezil ederler kendilerini, şovlarını hiçbir zaman gerçekleştiremezler. Suçlu değiller, sadece şanssızlar.
     Hayatta nelerin yıkılmasına dayanabileceğinize ve neleri muhafaza etmeniz gerektiğine karar vermelisiniz. Bunun için yeri geldiğinde sihirbaz da olmalısınız...


     - Her şey en ufak farklılıkla gelir, sıradan olmak, sıradan seslere aldırmak sıradan insanların durumudur. Senin özünü ortaya çıkarmayan, özünü engelleyen her mekandan kaç. Kafanda ve hayalinde inşa ettiğin kuleyi yıkmak isteyenlerden uzaklaş.
     Başkaları kendi yaşadıkları korkulardan senin de korkmanı bekler. Uzaklaş tüm korkulardan, insanın hayatı yaptığı seçimle belirlenir. Hırs yapmadan yavaş yavaş süzül...
     Kimse, senin sorularını cevaplayamaz, cevaplamamalı. Eğer biri bunu yapmaya kalkarsa, oradan hızla kaç. Bu soruları sen cevaplamalısın.
     Arada bir vites değiştir, özünü bul.


     - Bazen uygun bir kelimeyi bulmak için aylarca bekleyebilirsin.
     Bazen ufak bir şans için tüm şanssızlıkları görebilirsin.
     Bazen mutlu olmak için tüm mutsuzlukların tadına bakabilirsin.
     Bazen iyi bir an için kötü anlara razı olabilirsin.
     Bazen bir kişi için yüzlercesine inanabilirsin.


     - Karanlıkta batıp giden tayfalar gördüm, hazin hikayerlere daldım, sert dalgalar altında kaldım. Sebepsiz gidişler gördüm. Fırtınaların hükmettiği gecelerde usanmadım yalnızlıktan. Gözlerimi örttüm, her siyah gölgelerde yansımalarla can çekiştim. Kalbimin ve zihnimin küllerini hatıra bıraktım. Kimse bilmez aslında...
     Kimse bilmez o gecelerde ne oldu, ağır taşlara çarptığımız geceleri kimse bilmez. İliklerimize kadar çektiğimiz o taze acıyı. Engin karanlıklarda yuvarlanıp giderken durduramazdı kimse. Kitapların sayfalarını koparıp güzyaşlarımızı sildiğimiz günleri kimse bilmez. Kayığı düştüğünde her yavan dalganın ağzında bir lokma olmak, uçurum ikliminde yaşamak ah!
     Ah! Hepsi gitti. Şu kasvetli hikaye benimdi, ama helak oldu hepsi.
     O dipsiz nehirlerden durgun denizlere çıktık sevgili anacığım! Seferlere çıkıyorum gülerek, okyanuslara başkaldırıyorum. Tüm kaybolmuşlar adına, tüm yaşamamışlar adına!


     - Sorun etmezdim uzaklığı da, ilham verirdi bana insanlara uzak olmak. Daha çok vaktim olurdu, daha çok ağlardım, daha çok öğrenirdim, okurdum. Daha çok görürdüm dünyayı. Beni iyileştirecek bir şeyler bulmaya çalışırdım, yalnızlık ahtapot gibi ellerini açıp çekse de içine, hiç pes etmezdim.Yirmili yaşlarımdan sonra herhangi bir şey yazmaya veya yapmaya karar verdiğimde içimde bir güvensizlik hissi oluşurdu, zamanla anlardım ki güvenecek tek gerçek, kendi gerçeğim. Şimdi öğrendiklerim güven vermese de kendi gerçeklerim tek avuntum...
     Tuttuğum kalem boş sayfaları tek tek dolduruyor, zamanında yakılmış, yıkılmış tüm gerçekleri, boş kalmış tüm hüzün tarlalarını, yarım kalmış sayfaları...
     Artık yüreğim hassas, yazıların üzerine damlalar da düşebiliyor. Sorun etmiyorum, bir şey uğruna çaba harcıyorsan bazı şeylerin gözden akması iyidir. Teşvik edilmeye ihtiyaç duyar insan, damlalar ilaçtır, ihtiyaçtır.


     - Belki de iyi biz huzur için, şimdilik kırıp-döküp, ağzına sıçmak lazım hayatın. Daha kötüye gide gide, en iyisi ortaya çıkar. Defans yapmayın Tsubasalar! Apansız kontraya çıkmalı!


     - Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki içimde, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyordum, insanların iç sesime ve kalbime zarar vermesinden, kabuğumu kanatmalarından duyduğum korkuyu unutmak için verdiğim bu savaş bu acı kanıma karışmıştı, hissediyordum.
     Sonra La Bruyere'nin bir sözü geldi aklıma: Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli zevkler, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki, bunların bize bağışlanmasını en azından dilemek bile çok doğaldır. Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik.
     Kalbimin bunca acısına ve nefes darlığıma, içimde akan kana, beynimdeki prangaya, çektiğim bunca kedere ve tüm sevdiklerime, iki damla gözyaşıma rağmen ben erdemi seçmiştim.
     Ve tüm erdemimle her şeyden vazgeçmiştim.
     Her canlı huzurlu olma yeteneğine az ya da çok sahipti, her canlı huzura doğru ilerlemeliydi.
     Ve tüm erdemimle ilerledim...


     - Hayat, mutsuzlukların ardından açan gökkuşağından ibaret.


     - En iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklardan kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşma umuduyla beslediği sevgidir.


     - Bazen gerçekler yalandan daha çok acıtırdı canımı. Basit gerçeklerdi hep hayatımı karıştıran, acı veren. Bunları bilmek, bunları düşünmek, bunlarla yaşamak narkozu olmayan dünyama zarar veriyordu. İçimde Kafka'nın ruhunu taşımak, paragraflarıma bir palyaçonun boyalı gözyaşlarını döküyordu.
     Bu anlar geçip gidiyor ve hemen köşede acımasız, adi gerçekler sinsice yeniden ruhuma yapışıyordu. Hiç kimsenin gerçeğimi öğrenecek kadar yakınıma sokulmasına izin vermiyordum. Süslü yalanlarla güçlü gerçekler arasında doğru ayrımı yapan ruhum sefilleri oynuyordu.
     Bazen seçme şansım bile olmuyordu bu gerçekleri, birleşip bir hortum gibi içlerine alıyorlardı beni. Hiçbir şey zaman kadar gerçek değildi. Kurduğum düşler, sevinçlerim, duygularım hiçbir zaman gerçek değildi. Daha derinlere saklanıyordum.
     Biliyordum, korkmak istediğim, kurtulmak istediğim şeyin adını tam olarak bilsem kurtulacaktım bundan, ama hep böyleydi işte, gerçekler isimsiz dolaşırlardı, kalbime, düşüncelerime, ruhuma konarlardı. En beklenmedik anda ağlatırdı bu gerçekler beni, apansız bir gecede şizofreniyi oynatırlardı. Varlıklı oldukça, düşündükçe ruhumun öfkesini körüklerdi.
     Düş kırıklığımın temelinde aslında hep aynı şey vardı: İsteklerim gerçekliğin o yıkılmaz duvarına çarpıp, parçalanıyordu. (İçimdeki Kafka)


     - "Yarından korkmamızın nedeni; şimdiki zamana sadık kalamama ve eylemsiz geçirdiğimiz davranışlardır. Oysa gününde bir şeyler diken, gelecekte meyvesiz kalmaz. Gelecek beklentisinin duygusal ve normatif olarak iki ideal tipi vardır. Pozitif beklentiden iyi duygularla güvenle iyi bir gelecek hedeflenir. Negatif beklenti ise önemli bir gelecek kaygısı ile, cesaretsizliğe bağlı olarak endişe ve kuşkunun artmasıdır." Höffe


     - Ne anlatsak bizi anlamazlardı, karamsarsınız derlerdi.
     "Bağışlayın!" derdik. "Gerçeklik ve ona giden yollarla hiç işimiz olmadı."
     Sonra susardık hep beraber, yıldızlara bakardık. Son kez Dostoyevski'ye hak verir gibi:
     "Ah Sonya!... Aşağılık insanoğlu her şeye alışır merak etme!"


     - O iyi insanlar gibi atıma binip gidesim vardı... Gidemedim...


     - Jimi Hendrix'in dediği gibi: "Ben özgür?! Pekala, ben özgürsem, bu hep koştuğumdandır.  Kendimi, toplumun değer yargılarından kaçan biri olarak görmek istemişimdir. İnsanlara imza atmaları için güç kullanan, onlara hoşça vakit geçiren kızlarla tanışmak isteyen bir toplum onlar. Saçlarımı kestiğimde, saçlarını neden kestirdin diye sorarlar. İşte bunlar insanı çıldırtan şeyler. Sonra kendi kendime sorular sormaya başladım: Çok fazla mı solo söyledim? O kıza teşekkür mü etseydim? Yorgunum. Fiziksel olarak değil, zihinsel olarak. Saçlarımı arkaya doğru uzatacağım. Arkada saklanacak bir şeyler var.”


     - Tepenin üstünde bir taş düşünün, bin bir şartta, zorlukta, doğal olaylarla o tepeye vardı, çıktı. Ama bir anda yuvarlanıp gidebilir değil mi? Duygularınızdaki işçilik de böyledir. Siz en zor olanı en tepeye çıkarırsınız, bir gün yuvarlanır gider.


     - "Bir insan bütün dünyayı kazanıp kendi ruhunu kaybederse ne kazancı olur?" Lev Tolstoy


     - Bazı insanlar tektir, tek yaşar, tek görmek ister hayatı.
     Bazen gruplardan, kalabalıklardan daha tehlikelidir, etkilidir bu insan tipi. Kimseye verecek hesabı yoktur, riskleri sever, hatta sonucunu üstlenir, bedelini de kendi öder.
     Kimseye bağımlı değildir, onu anlamak zordur, kimliğini bilmek daha zordur.
     Gizeminden ve sırlarından tesadüf sonucu yakalanmadıkça kimsenin onu ele geçirmesi söz konusu değildir. Öyle amaçları ve arayışları vardır ki, bunlarda biraz değişikliğe gitse tüm kişiliğini yerlere atar. Etkisini ve karar gücünü yalnızlığından aldıkça tekdüzelikten her zaman kurtulur.


     - Hiçbir şey umut etmiyorum
     hiçbir şeyden korkmuyorum
     ben özgürüm... Nikos Kazancakis


     - Zordu gerçekçi insanlarla anlaşmak, sırf bu yüzden zor anlaşırlardı bizimle.


     - Ve gitmek
     Daima bir cevaptır bu dünyaya...                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder